Acı İlaçlara alıştık ama vatansızlık acısına alışmak çok zor. Herşeyin bittiği yerde yeni dünyalar başlar Hiçbirşey kesin değil,hiçbirşey imkansız değil.. Türk Dünyasında en az bilinen ve en az yayın yapan topluluk Ahıska Türkleridir Biz Vatanın neresindeyiz Nereden geldiğimizi hiçbir zaman unutmayalım. Bahadır Metan ENVEROĞLU
29 Kasım 2008 Cumartesi
Vatanına hasret Ahıskalılar
Ahıskalı Türk Murtaza İzzetoğlu , 10.05.1936 yılında Gürcistan’ın Ahıska ilçesinin, Ağzur kasabasına bağlı, Temlala köyünde doğdu. Babası: İzzet Arifoğlu, 1892 yılında, annesi Hatice Toramankızı ise 1900 yılında aynı yerde doğdular. Babası 1971 yılında, annesi ise 1973 yılında, Özbekistan Cumhuriyeti’nin, Taşkent vilayetine bağlı Akkurgan ilçesinin Alimkent kasabasında vefat ettiler.
Bütün Ahıskalı Türkler gibi, Murtaza İzzetoğlu ailesi de suçsuz olmalarına rağmen, 14 Kasım 1944 tarihinde Stalin’in emriyle, Gürcistan’ın Ahıska ilçesinden, Özbekistan’a sürgün edildi. Ailesi ile birlikte İlk sürgün edildikleri yer olan Semerkand vilayetinde ilkokul, ortaokul, lise ve 1954-1959 yıllarında da Semerkand Devlet Üniversitesi’nin Fizik-Matematik Fakültesi’nde 5 yıl eğitim alan ve Fizik-Matematik öğretmeni olarak mezun olan Murtaza İzzetoğlu, askerliğini Türkmenistan’da yaptı ve önce teğmen, daha sonra da üsteğmen ve yüzbaşı oldu.
Üniversite’de eğitim aldığı yıllarda Ahıskalı Türk İtibar Ali Kızı hanımefendi ile evlenen Murtaza İzzetoğlu, 1959 yılında ailesiyle birlikte, Semerkand vilayetinden, Taşkent vilayetine taşındı ve burada akrabalarının bulunduğu Akkurgan ilçesinin, Alimkent kasabasına yerleşti.
1959-1990 yılları arasında, Taşkent vilayetinin, Akkurgan ilçesine bağlı Alimkent kasabasında, 11 yıllık orta okullarda öğrencilere fizik, matematik ve astronomi derslerini okutan Murtaza İzzetoğlu, aynı zamanda, okul müdür yardımcısı görevini de yaptı. Altı çocuğunu: Mihriban, Muhabbet, Muhammet, Meryem, Ahmet ve Mustafa ‘yı ilkokul, ortaokul, lise ve üniversitelerde okutan Murtaza İzzetoğlu’nun 31 yıl içerisinde okuttuğu öğrencileri arasında Özbekistan’da ve diğer ülkelerde çalışan yüzlerce yüksek görevli yönetici ve uzman var.
Murtaza İzzetoğlu, ayrıca, hayatı boyunca Ahıskalı Türklerin haklı davasına sahip çıktı ve büyük mücadele vererek, yıllarca halkına hizmet etti. Her zaman fakirin, yetimin, yaşlı ve hastanın yanında oldu.
1989 yılında Özbekistan’ın Fergana vilayetinde ve daha sonra da 1990 yılında Taşkent vilayetinde meydana gelen olaylardan sonra, Murtaza İzzetoğlu ve ailesi Özbekistan’dan, Ukrayna’ya göç etmek zorunda kaldı.
Ukrayna’nın Donetsk vilayetinin, Slavyansk şehrine bağlı, Çervonıy Moloçar kasabasına yerleşen Murtaza İzzetoğlu ve ailesi, 1990-1993 yılları arasında, Ukrayna’daki Ahıskalı Türkler ile Ukrayna “Vatan” ve “Anadolu” Cemiyetlerini kurarak, Ahıskalı Türklere büyük hizmetler verdiler ve yıllarca devam eden mücadeleden sonra Türkiye’ye gelmeyi başardılar. Murtaza İzzetoğlu, 1997 yılında “Ahıska Tarihi ve Bazı Hatıralar” , 1999 yılında “Ahıskalı Evliyalar” ve 2003 yılında da “Ukrayna’da Ahıska ve Tatar Türkleri” kitaplarını yazdı ve yayınlattı.
Murtaza İzzetoğlu, bu kitapları Türkiye’deki, Avrupa, Amerika, Avustralya’daki ve Bağımsız Devletler Topluluğu’na bağlı, Rusya, Ukrayna, Azerbaycan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan ve diğer ülkelerdeki Ahıskalı Türklere, vakıf, dernek ve federasyonlara ve yetkililere gönderdi. Murtaza İzzetoğlu, son dört sene ağır hasta ve felç olmasına rağmen, “Ahıskalı Türklerin Kutub Yıldızı” adlı son kitabını da yazıp, bitirdi ve 20.10.2004 tarihinde İstanbul’da vefat etti. Allahü teâlânın rahmeti üzerine olsun.
M.Necati Özfatura,03 Aralık 2004 Cuma
Ahıskalı,Artık Ahıska'ya Dönmek İstiyor
Hırtız Köyü ve Kalesinin özlemi ile Türkiye'de yaşayan Hırtızlılar...
Akrabalarım
Bursa manzaralı Çekirgedeki evlerininde balkonda birlikte yemek yemekteyiz.
Ortada Hacı Halay Amcam, Hacı Rukiye Ablam ,Oğulları İsmail Bey ve ben Bahadır Metan
Ahıska pedagoji lisesini tamamlayan akrabamız (sağ sütun en üstte )
Şöhret Hala hala hayatta (87 yaşında)
beyi Mustafa Dayı ve kızı Gülüş Hanımlar Bursa'da yaşıyorlar
Hırtızlı Akrabalarımız
Oğlu Zakir Bey, Kızı Gülüş Hanım
ve ortada damadım Natık Bey
27 Kasım 2008 Perşembe
Ahıskalılar Vakfı’nın kuruluşu
1. Ahıskalılar Vakfı’na üye olan Ahıska Türklerinin sayısı: 923.
2. Toplam Ahıskalı Türk aile sayısı: 324.
3. Yalnız Ahıskalı Türk ailelerin sayısı: 73.
4. Yetim Ahıskalı Türk çocukların sayısı: 30.
5. Emekli ve yaşlı Ahıskalı Türk sayısı: 42.
6. Gürcistan doğumlu Ahıskalı Türk sayısı: 38.
7. İstanbul’da İlk okul-liselerde okuyan Ahıskalı Türk çocukların sayısı: 348.
8. İstanbul’daki Üniversiteler’de okuyan Ahıskalı Türk öğrenci sayısı: 62.
9. Türkiye’deki Üniversiteler’de okuyan Ahıskalı Türk öğrenci sayısı: 441.
10. İstanbul’da Türk Vatandaşlığı’na kabul edilen Ahıskalı Türk sayısı: 24.
11. İkamet tezkeresi alanlar: 839.
12. Türk Vatandaşlığı’na müracaat edenler: 408.
13. 01.04.2000 tarihinden sonra gelen ve ikamet tezkeresi olmayanlar: 84.
14. Türkiye’ye göç eden Ahıska Türklerinin sayısı: 24.000.
15. BDT ve dünya ülkelerindeki Ahıska Türklerinin sayısı. 368.000.
Dış Politika
M.Necati Özfatura
necati.ozfatura@tg.com.tr
17 Kasım 2006 Cuma
23 Kasım 2008 Pazar
Ahıskalılara vatandaşlık sözü
Ahıskalı Türkleri Derneği'nin Yıldırım'da gerçekleştirdiği toplantıda konuşan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Bursa'da yaşayan Ahıskalıların sorunlarını tamamen çözerek vatandaşlık verileceğini müjdeledi.
Ahıskalı Türkleri Derneği'nin Yıldırım'da gerçekleştirdiği toplantıda konuşan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, Ahıska Türklerinin vatandaşlık sorununu, ilk Bakanlar Kurulu Toplantısı'nda gündeme getirilerek çözüleceği müjdesi verdi. Bakan Çelik'in müjdesini duyan Ahıskalılar salonda alkış tufanı kopardı. Türkiye'ye göç eden soydaşların acılarını dindirmek için çalıştıklarını dile getiren Bakan Faruk Çelik, "Türk milleti büyük bir millet. 22 milyon kilometre karelerden 780 bin kilometrekarelere düşen bir misakımilli sınırı. Yalnız Ahıska'da mı sıkıntı yaşandı tabiki değil. Ortadoğu'da da yaşandı, Balkanlarda da yaşandı, Avrupa içlerinde de bu sıkıntıları soydaşlarımız yaşadılar. Bizlerin görevi nedir bu acıları dindirmektir. Unutulmaz ama hafifletmeye çalışmak, yeni, mutlu ve huzurlu bir sayfa açmak ve insanımızın geleceğe daha güvenli bakmasını sağlamak. Bizim görevimiz bu, amacımız da bu. Bizim çalışmamız da bu istikamette" dedi.
"UNUTULMADINIZ"
Türkiye'ye Bulgaristan'ın dışında dünyanın diğer bölgelerinden de soydaş göçünün olduğunu belirten Çelik, "Ülkemizde yaşayan diğer vatandaşlarımızın sorunları ile nasıl boğuştuğumuzu biliyorsunuz. Ama şimdi Ahıskalı kardeşlerimizle beraberiz. Sizleri temsil eden değerli yönetici arkadaşlarla Başbakanımız ve diğer bakan arkadaşlarımızla görüştük. Bir taraftan vatandaşlık bir taraftan ikamet sorunu derken, bir taraftan çalışma izinleri, çileler, sıkıntılar, problemler... Tabiki devlet olarak biz isteriz ki dünyanın neresinde olursa olsun nerde bir soydaşımız varsa ülkemize gelsin. Ama devletlerin de politikaları var. Ahıskalılar farklı onların yurtları yok edilmiş. İşte 17 binler, 20 binler bir çok şehidimiz. Hepsine Allah'tan rahmet diliyorum. Birçok çileler birçok sıkıntılar. Vatansız kaldınız. Sizin konumları çok çok farklı. Bakanlığa atandıktan sonra altıncı Bakanlar Kurulu toplantısında sorunalrınızı sayın Başbakan'a da ilettim. Ahıskalıların vatandaşlık sorununu çözecektik. Ama arada başka sorunlar yaşandı 2007 yılında çözmeyi düşündüğümüz bu olay seçimlerin öne alınması ve Cumhurbaşkanlığı seçimi tartışmalarından dolayı ertelendi. Bu çözümü tüm Ahıskalıların beklediğini söyledim . Başbakanda hemen 'yasayı hazırlayın ve meclise getirin' dedi. İnşaallah ilk bakanlar kurulu toplantısında Ahıskalıların vatandaşlık sorununu çözmüş olacağız" diye konuştu.
BENDE BİR AHISKALIYIM
Yıldırım Belediye Başkanı Özgen Keskin ise kendisinin de bir Ahıskalı olduğunu hatırlatarak, Ahıskalıların talihsizliğinin içini burktuğunu söyledi. Başkan Keskin, "Hem içimizi burkan hem de geçmişi yad ettiğimiz ama bugünümüze şükrettiren böylesine anlamlı bir günü değerli bakanımızla birlikte sizlerle paylaşıyoruz. İçinizden bir hemşehriniz olarak şunu çok iyi biliyorum ki tarihte hiçbir millet yoktur ki Ahıskalılar kadar zulme uğramış olsun, mağdur ve bir talihsizliğe düçar olmuş olsun. Onun için bu millet gerçekten çok ah çekti. Bu millet çok ızdırap çekti, vatansız bırakıldı ve binlerce şehit verdi ama asla milli birliğini bütünlüğünü terk etmedi. Asla özünü yitirmedi. Her gününüzde yanınızda olan bir kardeşiniz olarak yine yanınızda olmaya devam edeceğim" dedi.
Yeni Şafak,09 Tennuz 2007
Ahıska Türklerinin 64. yıl anısına...
Babam Murtaza İzzetoğlu, 1944 sürgününde on iki yaşındaymış. Özbekistan’ın Semerkand vilâyetinin Cuma ilçesine sürgün edilmişti...
Sovyet hükûmetinin 1956 yılına kadar sıkı yönetime tâbi tuttuğu bütün Ahıskalı Türkler gibi büyük çileler çeken babam, daha sonra Özbek muallimlerinin desteğiyle Semerkand şehrinde eğitimine devam etmiş. 1959 yılında Ali Şir Nevaî adındaki Semerkand Devlet Üniversitesinin Matematik ve Fizik Bölümünden mezun olmuş. Daha sonra akrabalarına kavuşmak için taşındığı Taşkent vilâyetindeki okullarda 31 yıl öğretmenlik ve idarecilik yapmış. Ayrıca, milletvekilliği ve ilçe seçim kurulu üyelik ve başkanlığında bulunmuştu.
Azerbaycan’daki Ahıskalı Türk akrabalarımızı ziyarete gittiğimiz bir gündü. Tren, Ukrayna’nın Slavyansk şehrinden yola çıktı. Babam Murtaza İzzetoğlu, ben ve kardeşim Mustafa, üç kişiyiz.
Akşam üzeri Haşur’da trenden indik ve Borcom yolundan otobüsle Ahıska’ya gittikOtobüste, bir Gürcü arkadaş babama ve bize oturmamız için yer verdi. Meğer, babamın doğduğu Temlala köyünde yaşıyormuş.
Diğer Ahıska köylerindeki Gürcüler de babamı evlerine davet etmiş; “Gel, bugün bizde kal, hinkal (bir çeşit mantı türü) ye.
Yıllardır evlerinizde bedava oturuyoruz, bari misafir edelim de biraz olsun hakkınızı ödeyelim” demişler.
Temlala köyünde baba dostu Gürcü Şota’nın evine geldiğimizde gece hayli ilerlemişti. Şota İyadze ki, 1944 sürgününden önce doğduğu Temlala köyünde babamın ikinci sınıfa kadar aynı sırada okuduğu okul arkadaşı.
Annemin doğduğu Azgur kasabasındaki ilkokulda okumuştu. Aradan tam 46 sene geçmişti.Bize refakat eden Gürcü arkadaşın seslenmesiyle Şota, evinden çıktı ve karanlıkta bize baktı. Babam:“Ola, Şota ne bahiyersin, benim, Murtaza!” dedi. Şota, karanlık olmasına rağmen ay ışığında babamı tanıdı: “Murtaza, sen misin, hoş geldin!” diyerek babama sarıldı.
Hepimiz duygulanmıştık. Evde, karısı Pupula Hanım ve oğlu Timuri vardı. Bizi görür görmez ayağa kalktılar. Hoşbeşten sonra hemen sofra kuruldu. Şota, babamla çok güzel Türkçe konuşuyordu.
Alegi, Marati ve Timuri adında üç oğlu vardı. İkisi Kutayıs ve Tiflis’e çalışmak için gitmişti. Babama, Özbekistan’daki Temlalalı Ahıska Türklerini sordu.
Gece yarısına kadar hasret giderdikten sonra, bize gösterdikleri odada istirahete çekildik. Sabah erkenden uyandık. Kahvaltı zamanına kadar dışarı çıktığımızda mis gibi ter temiz bir hava vardı. Etraf yemyeşildi. Kahvaltıda çeçil peyniri, bal, yayla yoğurdu ve fırında pişmiş sıcacık ekmek vardı.
Ayrılışta duygulanmış ve “Ya Rabbi şükürler olsun sana, vatanımı gördüm” diye haykırmıştım. Gözleri dolup gelen ihtiyar Şota “Oğlum, ne olur sakin ol. Siz şimdi gidiyorsunuz. Biz burada yaşıyoruz. Sizi sürgün ettikten sonra evlerinize yerleştirilen bazı Gürcü ve Ermeniler, buraya geldiğinizi öğrenirlerse, bizi incitebilirler” dedi.
1989 yılında Zviad Gamsakhurdia’nın Devlet Başkanlığı zamanında, buradaki bazı Gürcü ve Ermeniler Ahıskalıların kendi topraklarına dönmesini istememişti.Tiflis’e giden asfalt yolda gözyaşları arasında vedalaşırken şunları söyledi: “Bir gün gelecek, siz bu topraklara döneceksiniz.”
Babamın anlattığına göre, sürgün sonrası mahallî yöneticilerin talimatıyla bu köylerde Türk mezarlarını yok etmişler. Bizim Temlala köyündeki mezarı bozamamışlar. O gün Şota’nın babası Georgiy, köyümüzün mezarlığını bozmak için hareket eden Gürcü’nün kullandığı traktörün altına yatmış ve demiş ki:“Bu mezarı bozman için beni çiğnemen lazım. Sen göçmensin! Bir gün olur kendi köyüne gidersin.
Ben yerli Gürcü’yüm ve burada yaşayıp burada öleceğim. Sen bu mezarı bozarsan, buradan sürgün edilen insanlar kendi topraklarına geri döndüğü zaman onların yüzüne nasıl bakarım?” diye çıkışmış...
Muhammet İzzetoğlu-İstanbul
Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00
“Ahıskalıların 1944’teki ölüm sürgünü”
Ahıskalıları her Türk’ün bilmesi lazım. Yetki ve gücüm olsa bir “Ahıska Araştırma Enstitüsü” kurardım. Bu aziz insanların yaşadığı çile dolu hayatı, buna rağmen bu millete sevdalarının anlaşılmasını sağlardım.
Türkiye’ye gelene kadar onlardan habersizdik. Kars’tayken bile duymamıştım. Meğer hemen Kars’ın bitişiğinde imiş Ahıska.
Bursa’da Türkiye Gazetesi Temsilciliği yaptığım yıllardı. Mehmet isminde bir doktorla tanışmıştım. Hanımı da tekstil mühendisiydi.
Dedi ki: -Biz Ahıskalıyız. Bir oğlum bir kızım var. Azerbaycan ve Iğdır üzerinden Türkiye’ye Bursa’ya geldik. Kimimiz kimsemiz, kalacak yerimiz, imkânımız yoktur. Bize yardımcı olabilir misiniz?
Baktım, tıpkı Anadolu’muzun Kars, Erzurum ağzı gibi çok da mükemmel Türkçe konuşuyorlar. Anadolu terminolojisi kullanıyorlar.
İşte o vakit “Bu Ahıska nerededir?” diye düşünmeye başlamıştım. Ne acı hakikat ki o zamana dek bu insanlarımızdan haberdar değilmişiz.
Tabii merakımızı çekince Doktor Mehmet Bey, hem kendilerinin hem de dolayısıyla Ahıskalıların yaşadıklarını ana hatlarıyla anlatmaya başladı...
Yıl 1944... İkinci Cihan Harbi yılları... O zamanki Sovyetler Birliği’nin sosyalist lideri Stalin, Ahıska’nın eli silah tutan ne kadar genci varsa Almanlara karşı savaşa cepheye gönderiyor. Geride kalan anaları, babaları, eşleri, çocuklarını ise hayvan taşınan yük vagonlarına doldurarak kan ve gözyaşı dolu zoraki bir yolculuğa çıkartıyor.
“Kısa sürede geri döneceksiniz, yanınıza hiçbir şey almayın” denilen 70-80 bin civarındaki Ahıskalı, gerektiğinde dipçik zoruyla, kara kışta çığlık çığlığa ölüm trenine bindirilerek belirsiz bir yolculuğa çıkarılıyor.
Soğuktan, hastalıktan, açlıktan, havasızlıktan çoğu çocuk ve yaşlı olmak üzere yaklaşık 20 bin Ahıskalı vatandaş vagonlarda can veriyor.
Ölenler, Sovyet askerleri tarafından zerre ihtimam gösterilmeden, yol boyu boş çukurlara atılarak âdeta kurda kuşa yem ediliyor. Sürgünün sebebi ne?
SSCB’nin Türkiye ile savaşma ihtimali. “Siz savaşta Türkiye’den yana tavır alırsınız. Bu nedenle sizi geçici olarak sürgün ediyoruz” diyorlar.
Geçici diye kandırılıp Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan’a dağıtılıyorlar.Stalin’in savaşa gönderdiği 40 bine yakın Ahıskalı’dan “kahramanlık madalyalarıyla” yurtlarına dönen 15 bin kadar muharip viran olmuş kimse kalmamış boş evleri görünce şaşkınlıktan deliye dönüyorlar.Stalin’in vefasızlığına çıldıran bu Ahıskalılar madalyalarını parçalayıp ailelerini bulabilmek için senelerce oradan oraya beyhude dolaşmışlar...
Dr. Mehmet Beyin ailesi de bugünkü Özbekistan sınırları içinde Fergana Vadisi denilen bölgeye gönderilenler arasındaymış. Fakat bu insanlar bizim Karadenizliler gibi çalışkan. Gittikleri yeri derhal imar ediyor, ev kuruyor, bağ bahçe yapıyor hayata sarılıyorlar. Âdeta çöle gitseler çölü mamur edecekler. Ne var ki fitneye ve hainliğe çalışkanlık kâr eder mi?
1989’da KGB’nin çıkardığı fitneyle bir kırıma daha uğruyorlar. Kimsenin sebebini anlayamadığı bu hadiselerde Özbek kisveli komünistler, çoluk çocuk demeden birçok Ahıskalıyı öldürüp evlerini yakıp yıkıyorlar. Tabii ceza yine Ahıskalılara kesiliyor. Yeni bir sürgün...
Üstelik birbirleriyle irtibatları kalmasın diye de üçer beşer aileler halinde Azerbaycan, Ukrayna ve Sibirya’ya dağıtılıyorlar.Yıllar sonra malûm SSCB de dağılıyor. Bu dönemde birçok yurttaşımız gibi bunlar da Türkiye’ye geliyor. Ama ev yok, iş yok, imkân yok. Bu aileye ev bulduk da iş bulma telaşındaydık. Tabii bu doktor olduğu için komşularından hasta bir çocuğa tedavi uyguluyor. Sonuç verince hekimliği bir anda mahalleye yayılıyor. Ne bilsin bu tanınmanın başına açacağı işi? (Devamı yarın)N. Aydoğan Ünal-İstanbul
Yazışma adresi: Türkiye Gazetesi İhlas Medya Plaza 29 Ekim Caddesi, 34197 Yenibosna/İstanbul Faks: (0212) 454 31 00
Türkiye Gazetesi 10 Kasım 2008
Ahıskalılar, ilgisizlikten yakındı
22 Kasım 2008 Cumartesi
Mehmet Metan Amcam ve Azgur Köyü Öğretmenleri
Yıl 1930 öğretmenler arasında Azgur Kasabası
Gençler Okulunun müdürü başında beyaz şapkalı Mehmet Metan Amcam (piknik zamanı)
Bahadır Metan'ın Ailesi
Yıl 1937 babam Enver Metan Hamidoğlu bu resimden bir ay sonra Ahsıka Kalesi'nde Sovyetler birlğinin kurbanı olmuştur.Kale'de binlerce idam edilenlerin içinde onunda cesedi toplu mezarlığındadır.
Resimde sağda Bahadir babasının kucağında, yanında annesi Hediye Hanım,onun yanında Hasan Eniştemiz ve annemin bibisi kızı Seyda Hanım çocukları ile.
Bahadır Metan'ın Soy Ağacı
Bahadır Metehan'ın soy ağacı.
Not:Bu soy ağacının kökü babaannem (yukarıda ortada) Mümine-Çahal Hanım ve dedem Hamid Ağa'dan 7 si erkek 2 si bayan olarak 9 çocuktan gelen gelenektir yukarıda ki soy ağacı.
Ahıska'nın Azgur Köyü ve Sakinleri
1927 inci sene Ahıska'nın Azgur köyünde çekilmiş olan Gürcistan Cumhuriyetinin altıncı yılı dolayısıyla toplanılımıştır (Kent Okulu öğrencileri ile Okul Müdürü Sayın Ali Mursakulovla)
Ahıska Pedagoji Lisesi
Ahıska pedagoji lisesini tamamlayan akrabamız sağ sütun en üstte Şöhret hala hala hayatta 90 yaşlarında beyi Mustafa amca ve kızı Gülüş hanımlar Bursa'da yaşıyorlar
Ahıskalı Bir Aile
Resimde:Ceazyir Ağa'nın kız kardeşi olan Möteber (Mötti) Kocası Şahbender Ağa.4 çocuk annesi Möteber Hanım genç ölünce çocuklar yetim kalmasın diye Cezayir Ağa Hırtıs'a gidip Mehbup Hanımı getirip Şahbender Ağa'ya nikahlar.Bunlardan 3 çocuk;Hediye,Remziye ve oğlu Tofik dünyaya geldiler.
Not:Möteber Hanım'ın 4 çocuğu erkek olduğu için dördüncüsünden sonra kız olsun diye yukarıdaki resimdeki çocuğa kız elbisesi giydirmiştirler.
1912inci sene de kız elbisesi giyen erkek çocuk Rasim 20inci yıllardan sonra Türkiye'de imiş.Ne güzel olur ki onlardan birine ulaşabilsek.
Yıl 1941 Aspindza
Yıl 1941 Aspindza. Ortada Oşoralı Zodogilin Ahmet Aspinzade Okul müdürü, sağında ve solundakiler bayan Gürcü öğretmenler. Anser amcam ve Hasan eniştem, Seide halamın kocası Azeri, önünde oğlu Tevfik. Tevfik Gence’de yaşıyor. Bu resimden 16 gün sonra Alman savaşı patlak verdi. Erkeklerden ikisi hariç hiçbiri savaştan kurtulamadı. Allah’ın rahmeti üzerlerine olsun. İşte bu resim savaştan ve sürgünden önceki barış ve mutluluk içindeki yaşam tarzımızı gösteriyor.
Ortaokul Bitirme Belgesi
Azpindza Ziyareti
30 yıl aradan sonra 1974'te doğum yerim olan Azpindza'ya yeniden gelişim gözyaşları ile hasretim sona erdi.
Varzya Sığınakları
1974'te Ahıska ziyaretinde Aspindza kazasının Hırtıs köyü yakınındaki Gürcistan'ın tarihi mekanı olan Varzya
Bahadır Metan Ahıska'lılar ile
Orta Asya'dan gelen Ahıska'lıları memleketlerini ziyaret ediyor.(sol başta Bahadır Metehan misafirleri gezdiriyor)
Bahadır Metan Mesai Arkadaşları ile
Bahadır Metehan Özbekistan'da inşaat yönetmenliği yaptığı sırada mesai arkadaşları ile birlikte.
(Resimde oturanlardan sağ taraftan ikinci.)
21 Kasım 2008 Cuma
Ahıska sürgünlerinden Osman Dayı
AHISKALILAR, SÜRGÜNLERLE VE BASKIYLA YOK EDİLMEYE ÇALIŞILDI
Stalin döneminde Ahıskalı Türkler ile birlikte bazı Gürcüler ve yöneticilerde sürgüne gönderildi.
Yıl 1952. Stalin döneminin gazabına uğrayan yöneticilerden birisi Gürcistan Kompartisi Merkez Komu Birinci sekreteri Kandit Çarkviani. 1937-1952yılları arasında görev yaptığı Gürcistan'dan, Ahıskalı Türklerin yanına Özbekistan'a sürgüne gönderildi. Burada Taşkent 32 numaralı kuruluş tresti başkarmasına başkan tayin edildi. Daha sonra ise 1957 yılında Moskova Kremlinin verdiği bir karar ile Beraat etti ve Gürcistan 'a geri döndü. Tiflis 'te Gürcistan Devlet Ekonomi Enstitüsü'nde Rektör olarak görevlendirildi.
Bazı Ahıskalı kardeşlerimiz vatana dönme konusunda ümidini yitirmişler, Artık biz vatanımıza dönemeyiz yaşadığımız yerleri vatan edinelim diye karar vermişler. Buna rağmen milletimiz büyük çoğunluğu yaşlısı genciyle Öz vatanımıza dönebileceğimiz inancını taşımaktadır. Mukaddes inancını kaybetmeyen Ahıskalılar er veya geç vatanlarına döneceklerdir. Bizler vatanı görecek ve orada yaşama hakkına sahip olacağız. Bu böyle sürmeyecek. Bütün dünyanın değiştiği günümüzde bize vatan kapıları açılacaktır. Vatan özlemiyle yanan Ahıskalılar sonunda öz yurtlarına döneceklerdir. Kimse ümidini kaybetmesin.
Ahıska'da yaşanan zulümler ve sürgünlerle ilgili olarak Osman Dayının hikayesini anlatacağım. Stalin döneminde sürgün edilen K.N.Çarkviani, Osman Dayı, Murteza dayı ve Bahadır Metanlar 1952-57-60'larda 32 numaralı kuruluş trestinde birlikte çalıştılar.
Osman dayının hikayesi 1943 yılında başlıyor. Gürcistan'dan Sovyetler Birliği Ali Sovyetine Milletvekili adaylığına seçilecek seçmenler mitinginde vekaletini Adigön Rayonu okul müdürü Osman Mazmanov yapıyor. Osman dayı tek aday Kandit Nestaroviç Çarkvianiye oy verilmesini teklif ediyor.
1984 yılında ben ve ailem Özbekistan'dan Gürcistan'a Haşur rayonuna döndük ve yerleştik. 1986'da bu bölgeye birkaç Ahıskalı aile daha geldi. Ancak yerli hükümet bu durum karşısında sorun çıkardı. Bunun üzerine bende Ahıskalılara yardım konusunda söz veren ve Özbekistan'dan Tiflis'e dönen Çarkviani'yi araştırdım.Kendisi Tiflis'te Gürcistan Devlet Ekonomi Enstitüsü'nde Rektör olarak çalışıyormuş. Bende onu ziyarete gidip durumu anlatmak istedim. Ancak kapıdaki sekreter hanım bizi kabul edemeyeceğini söyledi. Akşama yapılacak bir toplantıya katılacağını ve bu sebeple hazırlık yaptığını söyledi. Sekretere, Çarkviani beye Özbekistan'daki tanıdıklarından selam getirdiğimi söylemesini istedim. Çarkviani bey bunu duyunca bizi hemen kabul etti. Odası çok genişti. Bizi oturtup konuşmaya başladı. Bende ona Osman dayının resmini ve Çarkviani'nin imzalayıp Osman dayıya verdiği 1957 tarihli raporu gösterdim. O daha resme bakmadan "Osman sağ mı?" diye sordu." Evet, size selamları var" dedim. Kandit Nesteroviç çok memnun kalarak nasıl yardımcı olabileceğini sordu. Ben kendimin hiçbir sorunu olmadığını ama maalesef benden sonra 1986'da gelen Ahıskalı ailelerin yerli hükümete yerleşme sorunları olduğunu söyledim. Çarkviani bey hemen telefona sarılarak "Bana bakan Ceperidze'yi bağlayın"dedi. Ama bakan Ceperidze yurtdışında olduğundan yardımcısına bağladılar. Çarkviani bakan yardımcısıyla görüştükten sonra Murman Haşur Belediye başkanına onun adına telefon açarak yeni gelen tüm Ahıskalı ailelere yardımcı olmasını istedi.
1980 yılında Türkiye'ye giden Ahıskalı Halid Bey, Sisina Halanın kardeşi Ahmet Beyin adresini aldı ve orada kendisini bularak görüştü. Ahmet Amca Halid Bey ve arkadaşlarını misafir etti. Halid Bey geri döndüğünde Sisina Halaya kardeşi Ahmet amcadan selam ve babası Cezayir Ağa ile büyük kardeşi Mehmet Beylerin ölüm haberlerini getirdi. Daha sonra 1984 yılında Türkiye'ye
giden Halid Bey bu seferde Ahmet Amcanın ölüm haberiyle bizleri üzdü. Böylece ömürlerinin büyük bölümünü çileyle geçiren bu kardeşler özlem ve hasretle bu fani dünyayı terk ettiler.
Sınırlar şimdi açıldı. Engeller azda olsa ortadan kalktı. İnanç köprüsü kuruldu. Şimdi artık akrabaların buluşma ve kavuşma zamanı.. Biraz gayretle Ahıskalılar yeniden biraraya gelebilir.. Vatanlarına kavuşabilirler.. İNŞAALLAH...
Şeyh Şamil Kimdir?
Şeyh Şamil (1797 - 1871)
ıÜüİmam Şamil 1797 yılında Dağıstan’ın Gimri köyünde dünyaya geldi. Babası bölgenin yerli halklarından Avar Türklerine mensup Dengau Muhammed’dir. 15 yaşında iken at binerek kılıç kuşandı. 20 yaşına geldiğinde iki metreyi aşan boyu ile atlama, ateş etme, güreş, koşu, kılıç gibi spor dallarında üstün yetenek sahibi olmuştu.
Öğrenimine bilgin Said Harekani’nin yanında başladı. Daha sonra kayınpederi olan Nakşibendi Şeyhi Cemaleddin Gazi Kumuki’nin öğrencisi oldu. Kendinden önce İmamet makamında bulunan Gazi Muhammed ve Hamzat Beg’in müşavirliğini yaptı. Son derece sade ve kanaatkar bir hayatı vardı.
İmam Şamil, muhtelif zamanlarda beş defa evlenmiş ve bu izdivaçların bazıları dini ve siyasi sebeplerle olmuştu. Şamil’in Fatimat, Cevheret, Zahidet, Emine ve Şovanat ismindeki zevcelerinden Ahmed Cemaleddin, Muhammed Gazi, Muhammed Said, Muhammed Şefi, Cemaleddin ve Muhammed Kamil isimli altı oğlu ile Fatimat, Nafisat, Necabat, Bahu-Mesedu ve Safiyat isimli beş kızı oldu.
Şamil, İmam yani devlet başkanı seçildikten sonra ilk iş olarak iç işlerini ele aldı. Ruslara karşı daha etkili savaşmak için lüzumlu idari ve askeri teşkilatları yeni esaslara göre tanzim etti. Bir taraftan askeri tedbirler alıp düşmana karşı savunma savaşları verirken, diğer taraftan da muntazam adli ve idari sivil bir devlet mekanizması geliştirmiş, medreselerde eğitime önem verdirmiş, fikir ve sanat alanında da büyük adımlar atılmasını sağlamıştır. Döneminde tophaneler, baruthaneler, silahhaneler yapılmış, muntazam birlikler halinde askeri teşkilat kurulmuştur.
Güçlü hitabeti, kararlı tutumu ve askeri dehasıyla büyük başarılar kazanmış, ünü kısa zamanda yayılarak, otoritesi Dağıstan civarında yaşayan geniş topluluklar tarafından kabul edilmiştir.
İmam Şamil, idare sistemini yeniden düzenlerken, ülkeyi naiplik ve vilayetlere ayırarak bunların başına hem askeri hem de sivil yetkilerle donatılmış naipleri getirdi. Üç veya dört naiplik bir vilayet idi. Vilayetlerin başındaki naibin rütbesi daha yüksekti.
Ayrıca, her biri birer savaş kahramanı olan bu yüksek rütbeli naiplerden Ahverdil Muhammed, Kabet Muhammed, Şuayıb Molla, Taşof Hacı, Danyal Sultan, Nur Muhammed, Hitinav Musa, Sadullah, Duba Hacı, Hacı Murat ve Şamil’in büyük oğlu Muhammed Gazi, gazavat’ın adı anılması gereken başlıca kahramanları oldular.
Şamil imam seçildiği 1834 yılından 1859 yılına kadar Rusya’nın büyüklüğü ve kudretine rağmen yılmadan mücadeleyi sürdürdü. Kendinden önceki iki imamın döneminde de fiilen 10 yıl savaşlara iştirak ettiğinden durup dinlenmeden cihad ettiği süre tam 35 yılı bulmuştur. Bu süre zarfında Rus kuvvetlerine büyük zayiatlar vermiş ancak kısıtlı sayıdaki asker sayısı da günden güne erimiştir. 1839’da Ahulgo Tepesinde 3.000 mürid ile General Grabbe komutasındaki 10.000’i aşkın üstün donanımlı Rus ordusunun kuşatmasına 80 gün süreyle direnişi harp tarihine geçmiştir. Şamil bu savaşta eşi Cevheret’i, oğlu Said’i ve kızkardeşi Mesedo’yu kaybetmiş, 8 yaşındaki oğlu Cemaleddin’i Ruslara rehin vermek zorunda kalmıştır.
Bu dehşet verici savaşlarda sadece insan kaybı olmadı. Ruslar, ancak aylar süren savaşlar sonunda işgal edebildikleri bölgelerde, ağaçları, ormanları yakıp, bir tek canlı yaratık bırakmadan ilerlerdiler.
Savaşlara iştirak eden Rus komutanlarından Milyutin, 80 gün devam eden Ahulgo savaşı hakkında hatıratında şu satırlara yer verir; "Artık muharebenin sevk ve idaresi kumandanların elinden büsbütün çıkmıştı. Hiddetlerinden köpürmüş, adeta çıldırmış bir hale gelen dağlılar, ulu orta askerlerimizin üzerine saldırıyor, süngü ucunda can verinceye kadar dövüşüyorlardı. Kadınlar bile kendilerini kudurmuş gibi müdafaa ettiler ve silahsız oldukları halde sıra sıra süngülerimizin üzerine atıldılar. Lakin muvaffakiyet için her türlü fedakarlığı göze almış olan Rus kumandanlığı inatla taarruzlara devam etti. Teslim olmayı katiyyen reddeden dağlılar, hiçbir ümitleri kalmadığı halde kahramanca dövüştüler. Kadınlar, çocuklar ellerindeki kamalarla Ruslara hücum ediyor, süngülerin önünde göz kırpmadan can veriyorlardı. Bazıları ise kendilerini ve çocuklarını korkunç uçurumlara atıyorlardı. Yaralılar bile inanılmaz şekilde dövüşüyordu."
Dost ülkelerden hiçbir yardım göremeyen İmam Şamil’in, nihayet elindeki bütün kuvvet kaynakları tükenir ve 1859’un 6 Eylül’ünde Gunip’te Prens Baryatinsky komutasındaki 70.000 kişilik Rus ordusuna, yanında birkaç yüz kişi kalıncaya kadar direndikten sonra teslim olur.
İmam Şamil, aile efradı ve 40 kadar adamı Petersburg’a Çar’ın sarayına götürülür. Rus Çarı II.Aleksandr tarafından sarayın kapısında hayrete düşülecek derecede nazik karşılanır. Çar, babası 1.Nikola’ya ve ihtişamlı ordularına tam otuzbeş yıl Kafkasya’yı zindan eden, zamanının bu en büyük kahramanını karşısında görür görmez, yüzünden ve sakalından hayranlıkla öpmekten kendini alıkoyamaz.
İmam Şamil bir ay kadar sarayda misafir edildikten sonra, saygın tutsak olarak esaret yıllarını geçireceği Kaluga’ya gönderilir.
Ancak Şamil ve ailesine esaret çok ağır gelir. İki yıl içinde Şamil’in simsiyah saçları beyazlar. Büyük kızı Nafisat ile gelini Muhammed Gazi’nin karısı Kerimet üzüntüden vereme yakalanarak ölürler.
Aradan ancak on yıl geçtikten sonra Çar, onun Hac’ca gitmesine izin verir. Ancak bir tedbir olarak oğlu Muhammed Şefi’yi alıkoyar ve Hacc’ı ifa ettikten sonra derhal Rusya’ya dönmesini şart koşar.
Şamil, 1870 yılında maiyetindeki adamları ile birlikte Rusya’dan ayrılarak önce İstanbul’a uğrar. Sultan Abdülaziz tarafından karşılanarak sarayda ağırlanır. Şamil’in İstanbul’a uğradığı haberi duyulduğunda şehirde yer yerinden oynamış, halk bu büyük kahramanı görebilmek için saray kapılarına akın etmişti.
Şamil, aşkına düştüğü son menzile bir an evvel varmak için Sultan’ın kendisine tahsis ettiği gemi ile yola koyulur. Cidde limanında Mekke Emiri, şehrin ileri gelenleri ve mahşeri bir kalabalık tarafından törenlerle karşılanarak Mekke’de Şürefa dairesinde misafir edilir.
Hac sırasında orada bulunduğunu duyan, dünyanın dört bir yanından gelmiş yaklaşık yüzbin müslümanın onu görmek için yarattığı izdiham sonucu, hükümet makamları İmam Şamil’i Kabe’nin üstüne çıkarmak suretiyle bu hayran kalabalığın arzusunu tatmin edebildi.
Şamil, hac farizasını yerine getirdikten sonra Medine’ye geçer. Medine günlerinde son derece takatten düşer, çektiği büyük ızdırap artık tahammül edilmez bir hal alır ve hastalanarak yatağa düşer.
Bütün hayatını ülkesinin milli bağımsızlığına adayan, askeri dehasını bütün dünyaya ve bizzat ebedi düşmanı Rus yüksek makamlarına dahi kabul ettiren, adını dünya tarihine "gelmiş geçmiş en büyük gerilla lideri" olarak yazdıran İmam Şamil 4 Şubat 1871’de 74 yaşında iken hayata gözlerini yumar.
Pogos Ağanın Vefatı ve Komşularımız
Yine samimi komşularımızdan birisi olanPogos ağa ve eşi Elene hala, oğulları Şota, Volodya gelini ve torunu Maya. Biz yaşadığımız yerlyerde komşularımızla çok samimiydik. Resimde elimde Pogos ağanın vefatı nedeniyle elimde portresi ile taziyeye gitmiştim.
Kukura Haçidze,Komşularımız
Bu resimde Özbekistan’dan Gürcistan’a Haşur Rayonuna göç ettiğimizde ev alıp yerleşinceye kadar bizi kendi evinde harçsız masrafsız ağırlayan Kukura Haçidze ile iki aileyle beraberiz. Onlarla da diğer komşularımız gibi çok samimi yaşadık.
Zivyad Gamsahurdıya ile Birlikte
1984-1997 arası 13 sene Vatanım Ahıska özlemiyle Gürcistanda yaşadığımız günlerden bir resim. Bağımsız Gürcistan Birinci cumhurbaşkanı Zivyad Gamsahurdıya (ortada) ile ben ve kızlarımdan Leyla ile Ahıskalıların vatanlarına dönmeleri konusunda görüşürken.
Gürcistan Birinci Cumhurbaşkanı olacak Zivyad Gamsahırdıya ile kalabalık bir tohlantıda Ahıskalılar konusuna değinerek meselemizi anlatırken, üniversite öğrencisi bir genç kızın vatan Ahıska’ya dönme konusunda ateşli itirazlarda bulunup sert konuşması beni ve Leylayı çok üzdü. Bende sabır etmeden “ Gamsahurdıyaya Zivyed Konistantinoviç niye izin veriyorsun böyle provokasyon çıkışlara, Ahıskalıları böyle mi anlatıyorlar millete” deyince, o da bana “ Bahadır pust govaryat (koy söylesinler) söz erkinliği varya “ diyerek susturdu.
“Çak çak başını yorar, değirmen işini görer.” Ahıskalılar uyumuyorlar. Hak yolunu bulacak diye ümidi kesmiyorlar. Vatana dönmek konusunda çalışıyorlar. Hayatta çekilen dertlerin içinde en ağırı vatan derdidir. Çünkü vatansız hiç bir şey olmaz. Vatansız insanın ne yüzü güler, ne işi yürer, hiç bir şey olmaz.
Hasret Toplantıları
Nerede üç-beş Ahıskalının başı bir araya gelse ilk mesele vatan konusu olmuştur. Bu resimlerde 1981 yılnıda çekilmiş Ahıskalıların hasret toplantılarından.
Yıl 1981 Akkorgan Özbekistan
Yıl 1981 Akkorgan Özbekistan. Resimde sürgünde yaşayan Ahıskalıların bir kaçı. İşte bu insanlardan çoğu vatan özlemiyle ah vah ile ömürlerini geçirdiler. Ne vatanı ne de Türkiye’yi göremeden gidenlerde var.
1963-1968 Üniversite Resim Tablosu
1944-1954 yıllarında Kazakistan Sayram rayonu.1954-1984 yıllarında Özbekistan Akkorgan rayonu. Yukarıdaki resimde Taşkent Devlet Ped. Enstitüsü bitirmiş olanların venetkası (Tablosu). Yukarıda ortada Bahadır Metan Sınıf rehberi.
Bahadır Metan Enveroğlu Kimdir?
Tarih yazmak tarih yapmaktan zordur derler. Tarihi bir de bizzat yaşayan insanlardan dinlemek ve anlamaya çalışmak ise apayrı bir olaydır. Günümüzde yakın tarihin olaylarına bizzat şahit olmuş halen yaşamaya devam eden bir çok insan bulunmaktadır.Bu insanlardan birisi de Bahadır Metan Enveroğlu’dur. Bahadır Metan’ın hayatını kısa ve öz bir şekilde sizler ile paylaşmaya çalışacağım.
Bahadır Metan Enveroğlu 15.06.1934 yılında Gürcistan’ın Ahıska Bölgesininde (Aspindza Reyonunda) dünyaya gelmiştir. Annesi Hediye Hanım , babası Enver Metan Bey’dir. Annesi ,babası, kız kardeşi Bilor Hanım ve ailenin en yaşlı üyesi babaanne Mümine Hanım Gürcistan’ın Ahıska Bölgesinde 1944 Sürgününe kadar birlikte huzurlu ve mutlu bir şekilde yaşamışlardır.Ancak mutlu aile tablosu onlar için pek uzun sürmeyecektir.
Bahadır Metan'ın Arşivinden
Bahadır Metan'ın babası Enver Bey, annesi Hediye Hanım ve ortada Bahadır Metan.
1937 yılında Aspindza’da yaşayan ve Aspindza Eğitim Müdürlü’ğünde çalışan Bahadır Metan’ın babası Enver Bey’in evinin kapısı birgün hükümet görevlileri tarafından çalınır.Kapıyı açan Hediye Hanıma kocası Enver Bey’i sorarlar.Hediye Hanım da Enver Bey’in evde olduğunu,İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünde yapılacak olan toplantıya hazırlandığını ve kahvaltı yapmak üzere olduklarını söyler, görevlileri kahvaltıya buyur eder. Görevliler eve girmeyeceklerini söylerler. Görevlilerin geldiğini duyan Enver Bey onları hiç bekletmeden kapıya doğru ilerler. Daha sonra görevlilerden biri Enver Bey'in kulağına birşeyler fısıldar.Enver Bey Hanımı Hediye Hanım'a ‘ben birazdan dönerim’ diyerek görevliler ile birlikte gider.Bu ayrılıştan sonra Enver Bey bir daha evine hiç dönemeyecektir.
Bahadır Metan'ın Arşivinden
Ahmediye Camisi ve Medresesi şu andaki görünüşü
Ahıska Kalesi içinde 1749’da inşa edilen Ahmediye Camisi ve Medresesi bulunmaktadır. Bir zamanlar Ahmediye Medresesinde birçok İslam Alimi yetişmiştir. Bolşevik Rejiminde hükümet görevlileri tarafından yakalanan bu masum insanlar bu cami ve medreseye doldurulmuştur. Burada toplanan insanlar çeşitli işkencelere maruz kalmışlar,kimileri Sibirya’ya sürgüne gönderilmiş kimileri de şehit edilmişlerdir. Binlerce insan haksız yere Sovyet Rejimini kurbanı olmuştur. Bahadır Metan’ın babası da bu medresede hükümet görevlileri tarafından şehit edilmiştir. Bahadır Metan henüz daha üç yaşındadır ve tüm bu olup bitenlerden habersizdir.
Bahadır Metan'ın Arşivinden
Enver Bey'in Rus Dilinde Yazılmış Beraat Belgesi
Ne acıdır ki Babadır Metan’ın babası Enver Bey’in suçsuzluğu yıllar sonra mahkeme tarafından kanıtlanmış ve suçsuz olduğuna dair beraati verilmiştir. Ancak bu gecikmiş karar şehit edilen Enver Bey’in ve ailesinin acılarını hafifletmeye yetmemiştir.
Tüm bu yaşanan olaylardan sonra üç yaşında öksüz kalan Bahadır Metan ailesi ile birlikte kendi köyleri olan Oşora’ya geri dönmüştür. Annesi Hediye Hanım altı aylık kız kardeşine hamile iken evin tüm sorumluluğunu üstlenmiştir.
Bahadır Metan 1941 yılında Oşora Mektebinde okumaya başlamıştır . O ve ailesi bundan sonra huzurlu bir hayat sürmeyi umut ediyorlardı ki bu sefer de 1944 sürgün faciası ile karşılaşacaklardı.
1944 de savaş Rusların lehine dönmeye başlamıştı. Kızıl Ordu 1944 yılı Kasım ayının 14 ünü 15 ine bağlayan gece iki yüz civarında Ahıska Köyünü basarak herkesi evlerinden dışarı çıkarmışlardı. ‘Almanlar gelip burayı bombalayacaklar, sizleri daha güvenli yerlere götüreceğiz, savaş bittikten sonra hemen yuvalarınıza döneceksiniz’ diye köylüleri kandırdılar. Herkesi Ağalık Bahçesi diye anılan meydanda topladılar. Uzun bir süre kendilerini götürecek arabaları beklediler. Nihayetinde toplanan insanları Amerikan Studabekir arabalarıyla tren istasyonuna götürürüler.Bu masum Ahıska Türklerini istasyonda bekleyen boş hayvan vagonlarına doldururlar. Böylelikle Ahıska Türklerinin meçhule yolculuğu başlamış oldu.
Yola çıkanların çoğu yaşlı,hasta,savaştan dönen yaralılar, kadın ve çocuklardı. Ruslar her istasyonda yemek ve ekmek vereceklerini söylemişlerdi. Ancak mevsimin kış olması nedeni ile alınan ekmek ve yemekler anında donuyordu. Öyle ki ekmekler balta ile kesilip dağıtılıyordu.
Ruslar her istasyonda mola anında vagonları tek tek dolaşarak hasta ve ölü olup olmadığını soruyorlar, ölenleri alıp götürüyorlar. Aileler bu durumda hasta ve ölüleri çarşaflara sararak gelen askerlere ‘yok’ cevabını veriyorlardı. Trenin ilk durduğu istasyonda gizli bir şekilde kazma ve kürek olmadan ölenleri kendi elleri ile gömüyorlardı.
Yirmi beş otuz gün hastalık,açlık ve sefalet içerisinde devam eden bu meçhul yolculuk (sürgün) sonunda ardında büyük kayıplar bırakarak sona ermiştir. Bahadır Metan tüm bu olayları henüz on bir yaşındayken yaşamış küçük bir çocuktur. Burada ancak bir kısmını sizlere aktarabildiğimiz yaşanan olaylar Bahadır Metan’ın hayatında unutulmaz ve derin izler bırakmıştır.
Gece yarısı Kazakistan’ın Çimkent vilayeti Sayram Rayonu Çernovodski (Karasu) Demir Yolu İstasyonuna gelen trenin vagon kapıları açılmaya başlanmıştır. Askerler gelen emirle herkesi vagondan apar topar aşağıya indirmeye başladılar. Evlerinden bazı ev eşyalarını getirebilenler ve getiremeyenler grup grup toplanmışlardı. İstasyonda kendilerini almaya gelecek olan öküz ve at arabalarını beklemeye başladılar. Mevsim kıştı ve hava oldukça soğuktu. Ertesi sabah beklenen arabalar gelebilmişti. Aileler çeşitli yerlere yerleştirilmek üzere arabalara bindirilirler.
Diğer Ahıskalı Aileler gibi Bahadır Metan ve ailesi de halkı Müslüman olan bir yere yerleştirilmişti. Yaşlılar ezan okuyup namaz kılarak bundan sonra aradıkları huzuru bulmak amacıyla Allah’a dua ettiler. Yerli halk yeni gelen misafirlerine sevgi ve ilgi ile yaklaştı. Bahadır Metan ve Ailesi buraya alışmakta zorluk çekmedi. Böylelikle Bahadır Metan’ın hayatında yeni bir sayfa açılmış oldu.
Burada Hükümet tarafından görevlendirilen Komisyon Bahadır Metan ve ailesini nüfusa kayıt ettiler. Çalışacak durumda olanlar Kolhoz (Kolektif Hocalık ) da çalışacaktır, okul yaşındakiler ise mektebe gidecektir.
Ardından yine Hükümet tarafından görevlendirilen Komisyon kendilerine yiyecek yardımında bulunur ve ekin ekmek için arazi verirler.
Acı günlerinin hatırası elbette hafızalardan kolay kolay silinmeyecektir. Ancak yine de Ahıskalılar vatanları olmadan hayatlarını gurbette şükran duyguları içerisinde devam ettirmeyi öğreneceklerdir.
Bahadır Metan 1944-1954 yılları arasında Kazakistan’da orta okulunu tamamlamıştır. Daha sonra tahsiline devam etmek için ailesi birlikte Özbekistan’a göç etmiştir. Tabi bu göç hiç de kolay olmamıştır. 1956’ya kadar onlara bir kazadan ikinci bir kazaya gitmek yasaktı. Özbekistan’a bu yüzden gizli ve kaçak olarak gitmişlerdir.
Bahadır Metan'ın Arşivinden
Ortaokul sonunda Bahadır Metan'ın çekilen bir fotografı
Bahadır Metan 1958 yılında Taşkent Endüstriyel Teknik Lisesinin inşaat fakültesini tamamlayıp Yeniyol, Çinaz, Akkorgan Rayonlarında 1984 yılına kadar inşaat yönetmeni olarak görev yapmıştır.
Bahadır Metan inşaat fakültesinin yanında iki üniversite daha bitirmiştir.
1963-1968 yılları arasında Taşkent Devlet Üniversitesi Tarih Fakültesini bitirerek,
gece okulundan (Lala Mektebi) Tarih Coğrafya ve Hukuk alanında öğretmenlik yapmıştır.
Tarih Fakültesinde okurken eş zamanlı olarak 1960- 1966 yılları arasında Taşkent Uluslararası İlişkiler Halk Üniversitesi Gece bölümünde Uluslararası İlişkiler eğitimi almıştır.
Daha sonra Sovyetler Birliği çapında Bilim Cemiyeti Taşkent Şubesinde faaliyette bulunmuştur.
Tüm bu parlak eğitim ve iş kariyerinden sonra Bahadır Metan yaşadığı hayat tecrübelerini ve vatan hasreti ile dolu duygularını geniş halk kitlelerine aktarmak amacıyla devlet yönetiminde görev almıştır. 1970 - 1980 yılları arasında Özbekistan'ın Akkorgan Rayonunda Milletvekilliği ve aynı zamanda Belediye Başkan yardımcılığı yapmıştır.
Bahadır Metan'ın Arşivinden
Bahadır Metan Milletvekili iken çekilen fotografı, Özbekistan
Bahadır Metan’ın hiç bitmeyen vatan özlemi onun içini kemirip durmaktaydı. En sonunda Gürcistan’ın Ahıska’ya 70 km uzağında bulunan Haşur Rayonuna ailecek göç etmiştir. Burada 13 sene Rusya’nın Roztov Şehri Haşur Şubesi Podşibnik Bilya fabrikasında baş mühendis olarak çalışmaya devam etmiştir.Böylelikle doğduğu, çocukluğunun geçtiği ve akrabalarının yaşadığı toprakları bir kez daha görme şansına sahip olmuştur.
Bahadır Metan'ın Arşivinden
Bahadır Metan'ın doğum yeri olan Aspindza Rayonunu ziyareti
1992 yılında Türkiye ile Gümrük sınır kapıları artık açılmıştır. Bahadır Metan birkaç defa Türkiye’ye turist olarak gidip gelmiştir. Türkiye’de akrabalarını arayıp onların çoğu ile buluşup kaynaşmıştır. Nihayetinde 1997 yılında Türkiye’ye ailesi ile birlikte kalıcı olarak gelmiştir.
Şu an ailesi ile birlikte Bursa’da yaşamaktadır. Emekli ve iki çocuk babasıdır. Çocukları Taşkent Devlet Üniversitesi mezunudurlar. İkisi de şu an Bursa’da müzik öğretmeni olarak çalışmaktadır. Bahadır Metan’ın eşi Medeiyet Hanım ise 40 sene Özbekistan’da Özbek Dili ve Edebiyatı Öğretmeni olarak orta okulda ders vermiştir. Şu an eşi de emeklidir.
Bahadır Metan'ın Arşivinden
Bahadır Metan'ın Türkiye'deki akrabaları ile buluşmasında çekilen bir fotograf
Bahadır Metan bu duygular ile hayata, vatanına ve akrabalarına gönülden bağlı bir insan. Bu uğurda çeşitli derneklere üye olmuş, onlara öncülük etmiş, çeşitli gazete ve dergilerde yazılar yazmıştır. Hayatını kendinden sonra gelecek olanlara ışık olmaya adamıştır, ilerleyen yaşı bu kutsal görevi yerine getirmesine mani olamamıştır halen mücadelesine devam etmektedir.
Bahadır Metan'ın çalışma masasında çekilen bir fotografı
Bahadır Metan’ın hayatını ve hatıralarını burada anlatmaya ne kelimelerimiz yeter ne de zamanımız. Yetmiş beş yıllık dolu dolu geçen bir hayat dile kolay geliyor.
Bir milletin vatanı için verdiği bu mücadeleyi okudukça ve gördükçe vatanımızın kıymetini daha iyi anlıyoruz. Atalarımız da vatanımız için benzeri mücadeleler vermişlerdir. Bugün bir vatana sahip isek bunun Atalarımızın yapmış olduğu fedakarlıklar neticesinde olduğunu unutmamalıyız . En az atalarımız kadar vatanımıza sahip çıkmalıyız. Yaşanan olaylardan ve tarihten ibret almalıyız.
Özhan GÜRSOY,31.01.2009 BURSA