21 Kasım 2008 Cuma

Şeyh Şamil Kimdir?



Şeyh Şamil (1797 - 1871)

ıÜüİmam Şamil 1797 yılında Dağıstan’ın Gimri köyünde dünyaya geldi. Babası bölgenin yerli halklarından Avar Türklerine mensup Dengau Muhammed’dir. 15 yaşında iken at binerek kılıç kuşandı. 20 yaşına geldiğinde iki metreyi aşan boyu ile atlama, ateş etme, güreş, koşu, kılıç gibi spor dallarında üstün yetenek sahibi olmuştu.
Öğrenimine bilgin Said Harekani’nin yanında başladı. Daha sonra kayınpederi olan Nakşibendi Şeyhi Cemaleddin Gazi Kumuki’nin öğrencisi oldu. Kendinden önce İmamet makamında bulunan Gazi Muhammed ve Hamzat Beg’in müşavirliğini yaptı. Son derece sade ve kanaatkar bir hayatı vardı.
İmam Şamil, muhtelif zamanlarda beş defa evlenmiş ve bu izdivaçların bazıları dini ve siyasi sebeplerle olmuştu. Şamil’in Fatimat, Cevheret, Zahidet, Emine ve Şovanat ismindeki zevcelerinden Ahmed Cemaleddin, Muhammed Gazi, Muhammed Said, Muhammed Şefi, Cemaleddin ve Muhammed Kamil isimli altı oğlu ile Fatimat, Nafisat, Necabat, Bahu-Mesedu ve Safiyat isimli beş kızı oldu.
Şamil, İmam yani devlet başkanı seçildikten sonra ilk iş olarak iç işlerini ele aldı. Ruslara karşı daha etkili savaşmak için lüzumlu idari ve askeri teşkilatları yeni esaslara göre tanzim etti. Bir taraftan askeri tedbirler alıp düşmana karşı savunma savaşları verirken, diğer taraftan da muntazam adli ve idari sivil bir devlet mekanizması geliştirmiş, medreselerde eğitime önem verdirmiş, fikir ve sanat alanında da büyük adımlar atılmasını sağlamıştır. Döneminde tophaneler, baruthaneler, silahhaneler yapılmış, muntazam birlikler halinde askeri teşkilat kurulmuştur.
Güçlü hitabeti, kararlı tutumu ve askeri dehasıyla büyük başarılar kazanmış, ünü kısa zamanda yayılarak, otoritesi Dağıstan civarında yaşayan geniş topluluklar tarafından kabul edilmiştir.
İmam Şamil, idare sistemini yeniden düzenlerken, ülkeyi naiplik ve vilayetlere ayırarak bunların başına hem askeri hem de sivil yetkilerle donatılmış naipleri getirdi. Üç veya dört naiplik bir vilayet idi. Vilayetlerin başındaki naibin rütbesi daha yüksekti.
Ayrıca, her biri birer savaş kahramanı olan bu yüksek rütbeli naiplerden Ahverdil Muhammed, Kabet Muhammed, Şuayıb Molla, Taşof Hacı, Danyal Sultan, Nur Muhammed, Hitinav Musa, Sadullah, Duba Hacı, Hacı Murat ve Şamil’in büyük oğlu Muhammed Gazi, gazavat’ın adı anılması gereken başlıca kahramanları oldular.



Şamil imam seçildiği 1834 yılından 1859 yılına kadar Rusya’nın büyüklüğü ve kudretine rağmen yılmadan mücadeleyi sürdürdü. Kendinden önceki iki imamın döneminde de fiilen 10 yıl savaşlara iştirak ettiğinden durup dinlenmeden cihad ettiği süre tam 35 yılı bulmuştur. Bu süre zarfında Rus kuvvetlerine büyük zayiatlar vermiş ancak kısıtlı sayıdaki asker sayısı da günden güne erimiştir. 1839’da Ahulgo Tepesinde 3.000 mürid ile General Grabbe komutasındaki 10.000’i aşkın üstün donanımlı Rus ordusunun kuşatmasına 80 gün süreyle direnişi harp tarihine geçmiştir. Şamil bu savaşta eşi Cevheret’i, oğlu Said’i ve kızkardeşi Mesedo’yu kaybetmiş, 8 yaşındaki oğlu Cemaleddin’i Ruslara rehin vermek zorunda kalmıştır.
Bu dehşet verici savaşlarda sadece insan kaybı olmadı. Ruslar, ancak aylar süren savaşlar sonunda işgal edebildikleri bölgelerde, ağaçları, ormanları yakıp, bir tek canlı yaratık bırakmadan ilerlerdiler.
Savaşlara iştirak eden Rus komutanlarından Milyutin, 80 gün devam eden Ahulgo savaşı hakkında hatıratında şu satırlara yer verir; "Artık muharebenin sevk ve idaresi kumandanların elinden büsbütün çıkmıştı. Hiddetlerinden köpürmüş, adeta çıldırmış bir hale gelen dağlılar, ulu orta askerlerimizin üzerine saldırıyor, süngü ucunda can verinceye kadar dövüşüyorlardı. Kadınlar bile kendilerini kudurmuş gibi müdafaa ettiler ve silahsız oldukları halde sıra sıra süngülerimizin üzerine atıldılar. Lakin muvaffakiyet için her türlü fedakarlığı göze almış olan Rus kumandanlığı inatla taarruzlara devam etti. Teslim olmayı katiyyen reddeden dağlılar, hiçbir ümitleri kalmadığı halde kahramanca dövüştüler. Kadınlar, çocuklar ellerindeki kamalarla Ruslara hücum ediyor, süngülerin önünde göz kırpmadan can veriyorlardı. Bazıları ise kendilerini ve çocuklarını korkunç uçurumlara atıyorlardı. Yaralılar bile inanılmaz şekilde dövüşüyordu."
Dost ülkelerden hiçbir yardım göremeyen İmam Şamil’in, nihayet elindeki bütün kuvvet kaynakları tükenir ve 1859’un 6 Eylül’ünde Gunip’te Prens Baryatinsky komutasındaki 70.000 kişilik Rus ordusuna, yanında birkaç yüz kişi kalıncaya kadar direndikten sonra teslim olur.
İmam Şamil, aile efradı ve 40 kadar adamı Petersburg’a Çar’ın sarayına götürülür. Rus Çarı II.Aleksandr tarafından sarayın kapısında hayrete düşülecek derecede nazik karşılanır. Çar, babası 1.Nikola’ya ve ihtişamlı ordularına tam otuzbeş yıl Kafkasya’yı zindan eden, zamanının bu en büyük kahramanını karşısında görür görmez, yüzünden ve sakalından hayranlıkla öpmekten kendini alıkoyamaz.
İmam Şamil bir ay kadar sarayda misafir edildikten sonra, saygın tutsak olarak esaret yıllarını geçireceği Kaluga’ya gönderilir.
Ancak Şamil ve ailesine esaret çok ağır gelir. İki yıl içinde Şamil’in simsiyah saçları beyazlar. Büyük kızı Nafisat ile gelini Muhammed Gazi’nin karısı Kerimet üzüntüden vereme yakalanarak ölürler.
Aradan ancak on yıl geçtikten sonra Çar, onun Hac’ca gitmesine izin verir. Ancak bir tedbir olarak oğlu Muhammed Şefi’yi alıkoyar ve Hacc’ı ifa ettikten sonra derhal Rusya’ya dönmesini şart koşar.
Şamil, 1870 yılında maiyetindeki adamları ile birlikte Rusya’dan ayrılarak önce İstanbul’a uğrar. Sultan Abdülaziz tarafından karşılanarak sarayda ağırlanır. Şamil’in İstanbul’a uğradığı haberi duyulduğunda şehirde yer yerinden oynamış, halk bu büyük kahramanı görebilmek için saray kapılarına akın etmişti.
Şamil, aşkına düştüğü son menzile bir an evvel varmak için Sultan’ın kendisine tahsis ettiği gemi ile yola koyulur. Cidde limanında Mekke Emiri, şehrin ileri gelenleri ve mahşeri bir kalabalık tarafından törenlerle karşılanarak Mekke’de Şürefa dairesinde misafir edilir.
Hac sırasında orada bulunduğunu duyan, dünyanın dört bir yanından gelmiş yaklaşık yüzbin müslümanın onu görmek için yarattığı izdiham sonucu, hükümet makamları İmam Şamil’i Kabe’nin üstüne çıkarmak suretiyle bu hayran kalabalığın arzusunu tatmin edebildi.
Şamil, hac farizasını yerine getirdikten sonra Medine’ye geçer. Medine günlerinde son derece takatten düşer, çektiği büyük ızdırap artık tahammül edilmez bir hal alır ve hastalanarak yatağa düşer.
Bütün hayatını ülkesinin milli bağımsızlığına adayan, askeri dehasını bütün dünyaya ve bizzat ebedi düşmanı Rus yüksek makamlarına dahi kabul ettiren, adını dünya tarihine "gelmiş geçmiş en büyük gerilla lideri" olarak yazdıran İmam Şamil 4 Şubat 1871’de 74 yaşında iken hayata gözlerini yumar.



Hiç yorum yok:

Bahadır Metan Enveroğlu Kimdir?

Bahadır Metan ENVEROĞLU kimdir?


Tarih yazmak tarih yapmaktan zordur derler. Tarihi bir de bizzat yaşayan insanlardan dinlemek ve anlamaya çalışmak ise apayrı bir olaydır. Günümüzde yakın tarihin olaylarına bizzat şahit olmuş halen yaşamaya devam eden bir çok insan bulunmaktadır.Bu insanlardan birisi de Bahadır Metan Enveroğlu’dur. Bahadır Metan’ın hayatını kısa ve öz bir şekilde sizler ile paylaşmaya çalışacağım.

Bahadır Metan Enveroğlu 15.06.1934 yılında Gürcistan’ın Ahıska Bölgesininde (Aspindza Reyonunda) dünyaya gelmiştir. Annesi Hediye Hanım , babası Enver Metan Bey’dir. Annesi ,babası, kız kardeşi Bilor Hanım ve ailenin en yaşlı üyesi babaanne Mümine Hanım Gürcistan’ın Ahıska Bölgesinde 1944 Sürgününe kadar birlikte huzurlu ve mutlu bir şekilde yaşamışlardır.Ancak mutlu aile tablosu onlar için pek uzun sürmeyecektir.


Bahadır Metan'ın Arşivinden
Bahadır Metan'ın babası Enver Bey, annesi Hediye Hanım ve ortada Bahadır Metan.

1937 yılında Aspindza’da yaşayan ve Aspindza Eğitim Müdürlü’ğünde çalışan Bahadır Metan’ın babası Enver Bey’in evinin kapısı birgün hükümet görevlileri tarafından çalınır.Kapıyı açan Hediye Hanıma kocası Enver Bey’i sorarlar.Hediye Hanım da Enver Bey’in evde olduğunu,İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünde yapılacak olan toplantıya hazırlandığını ve kahvaltı yapmak üzere olduklarını söyler, görevlileri kahvaltıya buyur eder. Görevliler eve girmeyeceklerini söylerler. Görevlilerin geldiğini duyan Enver Bey onları hiç bekletmeden kapıya doğru ilerler. Daha sonra görevlilerden biri Enver Bey'in kulağına birşeyler fısıldar.Enver Bey Hanımı Hediye Hanım'a ‘ben birazdan dönerim’ diyerek görevliler ile birlikte gider.Bu ayrılıştan sonra Enver Bey bir daha evine hiç dönemeyecektir.


Bahadır Metan'ın Arşivinden
Ahmediye Camisi ve Medresesi şu andaki görünüşü


Ahıska Kalesi içinde 1749’da inşa edilen Ahmediye Camisi ve Medresesi bulunmaktadır. Bir zamanlar Ahmediye Medresesinde birçok İslam Alimi yetişmiştir. Bolşevik Rejiminde hükümet görevlileri tarafından yakalanan bu masum insanlar bu cami ve medreseye doldurulmuştur. Burada toplanan insanlar çeşitli işkencelere maruz kalmışlar,kimileri Sibirya’ya sürgüne gönderilmiş kimileri de şehit edilmişlerdir. Binlerce insan haksız yere Sovyet Rejimini kurbanı olmuştur. Bahadır Metan’ın babası da bu medresede hükümet görevlileri tarafından şehit edilmiştir. Bahadır Metan henüz daha üç yaşındadır ve tüm bu olup bitenlerden habersizdir.



Bahadır Metan'ın Arşivinden
Enver Bey'in Rus Dilinde Yazılmış Beraat Belgesi

Ne acıdır ki Babadır Metan’ın babası Enver Bey’in suçsuzluğu yıllar sonra mahkeme tarafından kanıtlanmış ve suçsuz olduğuna dair beraati verilmiştir. Ancak bu gecikmiş karar şehit edilen Enver Bey’in ve ailesinin acılarını hafifletmeye yetmemiştir.

Tüm bu yaşanan olaylardan sonra üç yaşında öksüz kalan Bahadır Metan ailesi ile birlikte kendi köyleri olan Oşora’ya geri dönmüştür. Annesi Hediye Hanım altı aylık kız kardeşine hamile iken evin tüm sorumluluğunu üstlenmiştir.

Bahadır Metan 1941 yılında Oşora Mektebinde okumaya başlamıştır . O ve ailesi bundan sonra huzurlu bir hayat sürmeyi umut ediyorlardı ki bu sefer de 1944 sürgün faciası ile karşılaşacaklardı.

1944 de savaş Rusların lehine dönmeye başlamıştı. Kızıl Ordu 1944 yılı Kasım ayının 14 ünü 15 ine bağlayan gece iki yüz civarında Ahıska Köyünü basarak herkesi evlerinden dışarı çıkarmışlardı. ‘Almanlar gelip burayı bombalayacaklar, sizleri daha güvenli yerlere götüreceğiz, savaş bittikten sonra hemen yuvalarınıza döneceksiniz’ diye köylüleri kandırdılar. Herkesi Ağalık Bahçesi diye anılan meydanda topladılar. Uzun bir süre kendilerini götürecek arabaları beklediler. Nihayetinde toplanan insanları Amerikan Studabekir arabalarıyla tren istasyonuna götürürüler.Bu masum Ahıska Türklerini istasyonda bekleyen boş hayvan vagonlarına doldururlar. Böylelikle Ahıska Türklerinin meçhule yolculuğu başlamış oldu.

Yola çıkanların çoğu yaşlı,hasta,savaştan dönen yaralılar, kadın ve çocuklardı. Ruslar her istasyonda yemek ve ekmek vereceklerini söylemişlerdi. Ancak mevsimin kış olması nedeni ile alınan ekmek ve yemekler anında donuyordu. Öyle ki ekmekler balta ile kesilip dağıtılıyordu.

Ruslar her istasyonda mola anında vagonları tek tek dolaşarak hasta ve ölü olup olmadığını soruyorlar, ölenleri alıp götürüyorlar. Aileler bu durumda hasta ve ölüleri çarşaflara sararak gelen askerlere ‘yok’ cevabını veriyorlardı. Trenin ilk durduğu istasyonda gizli bir şekilde kazma ve kürek olmadan ölenleri kendi elleri ile gömüyorlardı.

Yirmi beş otuz gün hastalık,açlık ve sefalet içerisinde devam eden bu meçhul yolculuk (sürgün) sonunda ardında büyük kayıplar bırakarak sona ermiştir. Bahadır Metan tüm bu olayları henüz on bir yaşındayken yaşamış küçük bir çocuktur. Burada ancak bir kısmını sizlere aktarabildiğimiz yaşanan olaylar Bahadır Metan’ın hayatında unutulmaz ve derin izler bırakmıştır.

Gece yarısı Kazakistan’ın Çimkent vilayeti Sayram Rayonu Çernovodski (Karasu) Demir Yolu İstasyonuna gelen trenin vagon kapıları açılmaya başlanmıştır. Askerler gelen emirle herkesi vagondan apar topar aşağıya indirmeye başladılar. Evlerinden bazı ev eşyalarını getirebilenler ve getiremeyenler grup grup toplanmışlardı. İstasyonda kendilerini almaya gelecek olan öküz ve at arabalarını beklemeye başladılar. Mevsim kıştı ve hava oldukça soğuktu. Ertesi sabah beklenen arabalar gelebilmişti. Aileler çeşitli yerlere yerleştirilmek üzere arabalara bindirilirler.

Diğer Ahıskalı Aileler gibi Bahadır Metan ve ailesi de halkı Müslüman olan bir yere yerleştirilmişti. Yaşlılar ezan okuyup namaz kılarak bundan sonra aradıkları huzuru bulmak amacıyla Allah’a dua ettiler. Yerli halk yeni gelen misafirlerine sevgi ve ilgi ile yaklaştı. Bahadır Metan ve Ailesi buraya alışmakta zorluk çekmedi. Böylelikle Bahadır Metan’ın hayatında yeni bir sayfa açılmış oldu.

Burada Hükümet tarafından görevlendirilen Komisyon Bahadır Metan ve ailesini nüfusa kayıt ettiler. Çalışacak durumda olanlar Kolhoz (Kolektif Hocalık ) da çalışacaktır, okul yaşındakiler ise mektebe gidecektir.

Ardından yine Hükümet tarafından görevlendirilen Komisyon kendilerine yiyecek yardımında bulunur ve ekin ekmek için arazi verirler.

Acı günlerinin hatırası elbette hafızalardan kolay kolay silinmeyecektir. Ancak yine de Ahıskalılar vatanları olmadan hayatlarını gurbette şükran duyguları içerisinde devam ettirmeyi öğreneceklerdir.

Bahadır Metan 1944-1954 yılları arasında Kazakistan’da orta okulunu tamamlamıştır. Daha sonra tahsiline devam etmek için ailesi birlikte Özbekistan’a göç etmiştir. Tabi bu göç hiç de kolay olmamıştır. 1956’ya kadar onlara bir kazadan ikinci bir kazaya gitmek yasaktı. Özbekistan’a bu yüzden gizli ve kaçak olarak gitmişlerdir.


Bahadır Metan'ın Arşivinden
Ortaokul sonunda Bahadır Metan'ın çekilen bir fotografı


Bahadır Metan 1958 yılında Taşkent Endüstriyel Teknik Lisesinin inşaat fakültesini tamamlayıp Yeniyol, Çinaz, Akkorgan Rayonlarında 1984 yılına kadar inşaat yönetmeni olarak görev yapmıştır.

Bahadır Metan inşaat fakültesinin yanında iki üniversite daha bitirmiştir.

1963-1968 yılları arasında Taşkent Devlet Üniversitesi Tarih Fakültesini bitirerek,
gece okulundan (Lala Mektebi) Tarih Coğrafya ve Hukuk alanında öğretmenlik yapmıştır.

Tarih Fakültesinde okurken eş zamanlı olarak 1960- 1966 yılları arasında Taşkent Uluslararası İlişkiler Halk Üniversitesi Gece bölümünde Uluslararası İlişkiler eğitimi almıştır.

Daha sonra Sovyetler Birliği çapında Bilim Cemiyeti Taşkent Şubesinde faaliyette bulunmuştur.

Tüm bu parlak eğitim ve iş kariyerinden sonra Bahadır Metan yaşadığı hayat tecrübelerini ve vatan hasreti ile dolu duygularını geniş halk kitlelerine aktarmak amacıyla devlet yönetiminde görev almıştır. 1970 - 1980 yılları arasında Özbekistan'ın Akkorgan Rayonunda Milletvekilliği ve aynı zamanda Belediye Başkan yardımcılığı yapmıştır.


Bahadır Metan'ın Arşivinden
Bahadır Metan Milletvekili iken çekilen fotografı, Özbekistan


Bahadır Metan’ın hiç bitmeyen vatan özlemi onun içini kemirip durmaktaydı. En sonunda Gürcistan’ın Ahıska’ya 70 km uzağında bulunan Haşur Rayonuna ailecek göç etmiştir. Burada 13 sene Rusya’nın Roztov Şehri Haşur Şubesi Podşibnik Bilya fabrikasında baş mühendis olarak çalışmaya devam etmiştir.Böylelikle doğduğu, çocukluğunun geçtiği ve akrabalarının yaşadığı toprakları bir kez daha görme şansına sahip olmuştur.


Bahadır Metan'ın Arşivinden
Bahadır Metan'ın doğum yeri olan Aspindza Rayonunu ziyareti


1992 yılında Türkiye ile Gümrük sınır kapıları artık açılmıştır. Bahadır Metan birkaç defa Türkiye’ye turist olarak gidip gelmiştir. Türkiye’de akrabalarını arayıp onların çoğu ile buluşup kaynaşmıştır. Nihayetinde 1997 yılında Türkiye’ye ailesi ile birlikte kalıcı olarak gelmiştir.

Şu an ailesi ile birlikte Bursa’da yaşamaktadır. Emekli ve iki çocuk babasıdır. Çocukları Taşkent Devlet Üniversitesi mezunudurlar. İkisi de şu an Bursa’da müzik öğretmeni olarak çalışmaktadır. Bahadır Metan’ın eşi Medeiyet Hanım ise 40 sene Özbekistan’da Özbek Dili ve Edebiyatı Öğretmeni olarak orta okulda ders vermiştir. Şu an eşi de emeklidir.


Bahadır Metan'ın Arşivinden
Bahadır Metan'ın Türkiye'deki akrabaları ile buluşmasında çekilen bir fotograf

Bahadır Metan bu duygular ile hayata, vatanına ve akrabalarına gönülden bağlı bir insan. Bu uğurda çeşitli derneklere üye olmuş, onlara öncülük etmiş, çeşitli gazete ve dergilerde yazılar yazmıştır. Hayatını kendinden sonra gelecek olanlara ışık olmaya adamıştır, ilerleyen yaşı bu kutsal görevi yerine getirmesine mani olamamıştır halen mücadelesine devam etmektedir.


Bahadır Metan'ın çalışma masasında çekilen bir fotografı

Bahadır Metan yetmiş beş yıllık yaşadığı hüzünlü,sevinçli ve mutlu günlerini inançla, gururla ve şükran ile anıyor.

Bahadır Metan’ın hayatını ve hatıralarını burada anlatmaya ne kelimelerimiz yeter ne de zamanımız. Yetmiş beş yıllık dolu dolu geçen bir hayat dile kolay geliyor.

Bir milletin vatanı için verdiği bu mücadeleyi okudukça ve gördükçe vatanımızın kıymetini daha iyi anlıyoruz. Atalarımız da vatanımız için benzeri mücadeleler vermişlerdir. Bugün bir vatana sahip isek bunun Atalarımızın yapmış olduğu fedakarlıklar neticesinde olduğunu unutmamalıyız . En az atalarımız kadar vatanımıza sahip çıkmalıyız. Yaşanan olaylardan ve tarihten ibret almalıyız.

Özhan GÜRSOY,31.01.2009 BURSA