21 Kasım 2008 Cuma

Ahıska sürgünlerinden Osman Dayı


AHISKALILAR, SÜRGÜNLERLE VE BASKIYLA YOK EDİLMEYE ÇALIŞILDI

Stalin döneminde Ahıskalı Türkler ile birlikte bazı Gürcüler ve yöneticilerde sürgüne gönderildi.

Yıl 1952. Stalin döneminin gazabına uğrayan yöneticilerden birisi Gürcistan Kompartisi Merkez Komu Birinci sekreteri Kandit Çarkviani. 1937-1952yılları arasında görev yaptığı Gürcistan'dan, Ahıskalı Türklerin yanına Özbekistan'a sürgüne gönderildi. Burada Taşkent 32 numaralı kuruluş tresti başkarmasına başkan tayin edildi. Daha sonra ise 1957 yılında Moskova Kremlinin verdiği bir karar ile Beraat etti ve Gürcistan 'a geri döndü. Tiflis 'te Gürcistan Devlet Ekonomi Enstitüsü'nde Rektör olarak görevlendirildi.

Bazı Ahıskalı kardeşlerimiz vatana dönme konusunda ümidini yitirmişler, Artık biz vatanımıza dönemeyiz yaşadığımız yerleri vatan edinelim diye karar vermişler. Buna rağmen milletimiz büyük çoğunluğu yaşlısı genciyle Öz vatanımıza dönebileceğimiz inancını taşımaktadır. Mukaddes inancını kaybetmeyen Ahıskalılar er veya geç vatanlarına döneceklerdir. Bizler vatanı görecek ve orada yaşama hakkına sahip olacağız. Bu böyle sürmeyecek. Bütün dünyanın değiştiği günümüzde bize vatan kapıları açılacaktır. Vatan özlemiyle yanan Ahıskalılar sonunda öz yurtlarına döneceklerdir. Kimse ümidini kaybetmesin.

Ahıska'da yaşanan zulümler ve sürgünlerle ilgili olarak Osman Dayının hikayesini anlatacağım. Stalin döneminde sürgün edilen K.N.Çarkviani, Osman Dayı, Murteza dayı ve Bahadır Metanlar 1952-57-60'larda 32 numaralı kuruluş trestinde birlikte çalıştılar.

Osman dayının hikayesi 1943 yılında başlıyor. Gürcistan'dan Sovyetler Birliği Ali Sovyetine Milletvekili adaylığına seçilecek seçmenler mitinginde vekaletini Adigön Rayonu okul müdürü Osman Mazmanov yapıyor. Osman dayı tek aday Kandit Nestaroviç Çarkvianiye oy verilmesini teklif ediyor.
Bir yıl sonra yani 1944 yılında ise tüm Ahıska bölgesindeki müslümanlarAhıska Türkleri olarak Orta Asya ve Kazakistan'a sürgün ediliyor. Aradan yıllar geçiyor. Yıl 1952. Stalin döneminin gazabına uğrayan yöneticilerden birisi Gürcistan Kompartisi Merkez Komu Birinci sekreteri Kandit Çarkviani. 1937-1952 yılları arasında görev yaptığı Gürcistan'dan, Ahıskalı Türklerin yanına Özbekistana sürgüne gönderildi. Burada Taşkent 32 numaralı kuruluş tresti başkarmasına başkan tayin ediliyor. Bu sırada Osman dayı ile Çarkviani görüşüyorlar. Bu görüşmede eski hatıralar canlanıyor. 1943 yılında Osman dayının Adigöndeki desteği hatırlanıyor. Çarkviani vefakarlık göstererek Osman dayıyı başkan yardımcısı tayin ederek birlikte çalışmaya başlıyorlar. Murteza dayıda Taşkentte Osman dayı ile birlikte çalışıyor. Daha sonra ise 1957 yılında Moskova Kremlinin verdiği bir karar ile Çarkviani beraat etti ve Gürcistan'a geri döndü.

Moskova Kremlin kararıyla 1952'den 1957'ye kadar Özbekistan'da sürgünde bulunan K.N.Çarkviani Gürcistan'a dönüş sevincini paylaşmak için evinde bir banket verdi. Bankette hazır olanlar içinde Osman dayıda bulunuyordu. Bankette bulunanlara hitaben bir konuşma yapan Kandit Nesteroviç ikinci kat apartmanlarında kapıları karşı karşıya yaşayan Osman dayı ve ailesiyle samimi dostluklar yaşadıklarını ve birlikte çalıştıklarını söyleyerek mutluluğunu ifade ederek , Osman dayı ve ailesi ile birlikte tüm Ahıskalıların vatanlarına dönmelerini çok arzu ettiğini söyler. Bu sırada bankette bulunan ve Moskova'dan gelen iki oğlundan birisi sözünü bölerek : " Baba o zamanlar Gürcistan'ın birinci derecede yöneticisi sen değilmiydin. Senin imzanla gerçekleşmedimi bu olay. Sen istersen durduramazmıydın bu aksiyayı." der. Çarkviani bu itirazı üzerine oğluna şu açıklamayı yapar. " Maalesef yok yavrum. Ben ne yapabilirdim ki. Kararı Moskova Kremlin Politbürosu vermişti. Stalinin imzasıyla gelen bu emre uymak zorundaydık. Biz sadece emir altındaydık. Başka bir şey yapamazdık. Bu karar Moskovanın büyük hatası idi. Stalin'in ölümünden sonra 1956'da Sovyetler Birliği Büyük Millet Meclisi 1944'te haksız olarak sürülenlere anavatanlarına dönebilmeleri için beraat kararı verdi. Sürgündekilerin çoğunluğu vatanlarına döndü ve dönüyarlar. Ahıskalılarda bu haksız sürgünden kurtulacaktır. Şu anda ben belli bir yaştayım. Olurki Ahıskalılar vatanlarına dönme konusunda yardıma ihtiyaç duyarlarsa benim size babalık vasiyetim elinizden geldiği kadar yardımcı olun."

Daha sonraki yıllarda ise böyle bir yardımı kendisinden gördük. 1986 yılında Gürcistan'ın Haşur rayonuna dönen bir kaç Ahıskalı ailenin yerleşmesine bizzat kendisi yardımcı oldu. Bizde ona bu yardımından dolayı teşekkürde bulunduk.

k.
Osman Dayı ile Murteza Dayının yaşantılarını takip ediyorum. K.N. Çarkviani 1957'de Gürcistan'a Tiflis'e döndü ve yaşantısını burada önemli görevlerde bulunarak geçirdi. Sibirya kampından beraat eden Murteza dayı ile 1958'den 1960'a kadar Osman dayı yönetiminde inşaat işlerine devam ettik. 1960'da Murteza Dayı Azerbaycan'a Gence şehrine geri döndü. Alüminyum fabrikasında inşaat işlerinde başmühendis olarak çalıştı. Özbekistan'da ilk olarak 49 yaşında evlendi. Osman Dayının bacısı kızı Sitare hanımla evlenen Murteza dayı çoluk çocuk sahibi oldu ve 1979 yılında Gence'de vefat etti. Sitare hanım, oğlu Natik, gelini kızım Sevda, torunu Nadir 2000 senesinde Türkiye'ye temelli olarak taşındılar. Şimdi Bursa şehrinde yaşamlarını sürdürüyorlar. Damadım Natik bey Türkiye'de ki Cezayirağa'nm oğlu Mehmet amcasının ailesi ile samimi akrabalık ilişkisini sürdürüyor.
Ankara'da ikamet eden Ahmet Amca 1967 yılında Özbekistan'da sürgünde bulunan kardeşleri Murteza ve Gülbaton hanıma aile resimleri ve mektuplar yollamıştı. Bu resimlerden birisinde Ahmet amca, eşi Ruhibe Hanım, çocukları Öner, Tuğrul ve Semra ile birlikte bulunuyordu.

Ankara'da ikamet eden Ahmet Amca, kardeşine yolladığı resimlerden birisinde eşi Ruhibe Hanım, çocukları Öner, Tuğrul ve Semra ile birlikte

1984 yılında ben ve ailem Özbekistan'dan Gürcistan'a Haşur rayonuna döndük ve yerleştik. 1986'da bu bölgeye birkaç Ahıskalı aile daha geldi. Ancak yerli hükümet bu durum karşısında sorun çıkardı. Bunun üzerine bende Ahıskalılara yardım konusunda söz veren ve Özbekistan'dan Tiflis'e dönen Çarkviani'yi araştırdım.Kendisi Tiflis'te Gürcistan Devlet Ekonomi Enstitüsü'nde Rektör olarak çalışıyormuş. Bende onu ziyarete gidip durumu anlatmak istedim. Ancak kapıdaki sekreter hanım bizi kabul edemeyeceğini söyledi. Akşama yapılacak bir toplantıya katılacağını ve bu sebeple hazırlık yaptığını söyledi. Sekretere, Çarkviani beye Özbekistan'daki tanıdıklarından selam getirdiğimi söylemesini istedim. Çarkviani bey bunu duyunca bizi hemen kabul etti. Odası çok genişti. Bizi oturtup konuşmaya başladı. Bende ona Osman dayının resmini ve Çarkviani'nin imzalayıp Osman dayıya verdiği 1957 tarihli raporu gösterdim. O daha resme bakmadan "Osman sağ mı?" diye sordu." Evet, size selamları var" dedim. Kandit Nesteroviç çok memnun kalarak nasıl yardımcı olabileceğini sordu. Ben kendimin hiçbir sorunu olmadığını ama maalesef benden sonra 1986'da gelen Ahıskalı ailelerin yerli hükümete yerleşme sorunları olduğunu söyledim. Çarkviani bey hemen telefona sarılarak "Bana bakan Ceperidze'yi bağlayın"dedi. Ama bakan Ceperidze yurtdışında olduğundan yardımcısına bağladılar. Çarkviani bakan yardımcısıyla görüştükten sonra Murman Haşur Belediye başkanına onun adına telefon açarak yeni gelen tüm Ahıskalı ailelere yardımcı olmasını istedi.

Biz teşekkür ederek müsaade istedik. Çarkviani bizi uğurlarken Ahıskalılara kapılarının her zaman açık olduğunu söyledi. Tiflis'ten Haşur'a dönene kadar Haşur Emniyet müdürlüğü Ahıskalıların pasaport işlemlerine başlamıştı bile. 1970'te Ankara'dan Ahmet Amca kardeşi Sisina Halaya Moskova Büyükelçiliği vasıtasıyla davetiye vizesi gönderdi. İşlemler bitince KGB görevlisi Gani Bey benimle görüşerek Sisina halanın Türkiye'ye tek başına gidemeyeceğini ve benim onunla beraber gitmem gerektiğini söyledi. Ben çok şaşırmıştım ve hemen kabul ettim. Ama Gani bey" Türkiye'de SSCB'yi hiç bir şekilde kötülemeyeceksin ve geri dönüncede Türkiye'yi övmeyeceksin" deyince ben gitmekten vazgeçtim. Gani bey bunun üzerine konuyu hemen kapadı ve Sisina Halayı Türkiye'ye göndermedi.

1980 yılında Türkiye'ye giden Ahıskalı Halid Bey, Sisina Halanın kardeşi Ahmet Beyin adresini aldı ve orada kendisini bularak görüştü. Ahmet Amca Halid Bey ve arkadaşlarını misafir etti. Halid Bey geri döndüğünde Sisina Halaya kardeşi Ahmet amcadan selam ve babası Cezayir Ağa ile büyük kardeşi Mehmet Beylerin ölüm haberlerini getirdi. Daha sonra 1984 yılında Türkiye'ye
giden Halid Bey bu seferde Ahmet Amcanın ölüm haberiyle bizleri üzdü. Böylece ömürlerinin büyük bölümünü çileyle geçiren bu kardeşler özlem ve hasretle bu fani dünyayı terk ettiler.
Rusya'da kalan Murteza dayı ve Sisina halanın çocukları 1997 ve 2000 yıllarında Türkiye'ye göç ederek Bursa şehrine yerleştiler. Türkiye'de ki Mehmet Amcanın yadigarları ile buluşarak samimi görüşmeler yaptılar. İnşaallah bunların şimdiki amaçları Ankara'da ki Ahmet Amca'nın yadigarlarını bulup görüşebilmektir. Böylece aralarında uzun yıllar ayrı kalmanın oluşturduğu yabancılık ortadan kalkacaktır.



Ben 1934 Aspinza Oşora köyü doğumlu Bahadır Metan Enveroğlu, 1992'de Sarp ve Posof gözü sınır kapıları açılınca Türkiye'ye turist olarak geldim.önce Kars Digor bölgesindeki arkabalarımla görüştüm. Sonrada Bursa'da yaşayan Nusret Amcanın oğlu Ali Metan'la görüştüm. Ama ikinci oğlu Erdinç Beyle görüşemedim.
Ankara ziyaretimde ise bibilerim Kebire ve Nazire'lerle sağ vakitlerinde buluştum. Orada beni Bülent Beyle tanıştırdılar. Orada kaldığım gece beni Ahmet Amcanın oğlu Ömer Bey'le tanıştırmak için onu davet ettiler. Öner Hoca beni kırmayarak daveti kabul etti. Öner Hocaya Rusya'dan getirdiğim akrabalarının fotoğraflarını ve onların yazdıkları mektupları verdim ve selamlarını ilettim. Bir dahaki gelişimde damadım Natik Beyi de getireceğime söz verdim. Onlarda çok memnun olacaklarını söylediler.
1995'te damadım Natik Beyle İstanbul ve Ankara'ya uğradık. Ama maalesef Natik Bey Öner Hoca ile görüşemedi. Çünkü ona ulaşamadık. Şimdi hepsi Türkiye'de yaşıyorlar ancak birbirlerinden habersiz. Kendi akrabalarım ile birlikte Türkiye'de yaşayan birbirinden habersiz Ah işkalı akrabaların buluşmalarını arzu ediyor ve bunun için gayret ediyorum. Artık sınırlarda açıldı şimdi buluşmanın tam zamanı. İnşaallah birbirinden kopuk aileler birbirine kavuşurlar..

Sınırlar bir zaman demir pencereler gibiydi.. Kan, yaş, ağlayan akrabalar.. Ayrılık, hasret..
Sınırlar şimdi açıldı. Engeller azda olsa ortadan kalktı. İnanç köprüsü kuruldu. Şimdi artık akrabaların buluşma ve kavuşma zamanı.. Biraz gayretle Ahıskalılar yeniden biraraya gelebilir.. Vatanlarına kavuşabilirler.. İNŞAALLAH...

Hiç yorum yok:

Bahadır Metan Enveroğlu Kimdir?

Bahadır Metan ENVEROĞLU kimdir?


Tarih yazmak tarih yapmaktan zordur derler. Tarihi bir de bizzat yaşayan insanlardan dinlemek ve anlamaya çalışmak ise apayrı bir olaydır. Günümüzde yakın tarihin olaylarına bizzat şahit olmuş halen yaşamaya devam eden bir çok insan bulunmaktadır.Bu insanlardan birisi de Bahadır Metan Enveroğlu’dur. Bahadır Metan’ın hayatını kısa ve öz bir şekilde sizler ile paylaşmaya çalışacağım.

Bahadır Metan Enveroğlu 15.06.1934 yılında Gürcistan’ın Ahıska Bölgesininde (Aspindza Reyonunda) dünyaya gelmiştir. Annesi Hediye Hanım , babası Enver Metan Bey’dir. Annesi ,babası, kız kardeşi Bilor Hanım ve ailenin en yaşlı üyesi babaanne Mümine Hanım Gürcistan’ın Ahıska Bölgesinde 1944 Sürgününe kadar birlikte huzurlu ve mutlu bir şekilde yaşamışlardır.Ancak mutlu aile tablosu onlar için pek uzun sürmeyecektir.


Bahadır Metan'ın Arşivinden
Bahadır Metan'ın babası Enver Bey, annesi Hediye Hanım ve ortada Bahadır Metan.

1937 yılında Aspindza’da yaşayan ve Aspindza Eğitim Müdürlü’ğünde çalışan Bahadır Metan’ın babası Enver Bey’in evinin kapısı birgün hükümet görevlileri tarafından çalınır.Kapıyı açan Hediye Hanıma kocası Enver Bey’i sorarlar.Hediye Hanım da Enver Bey’in evde olduğunu,İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünde yapılacak olan toplantıya hazırlandığını ve kahvaltı yapmak üzere olduklarını söyler, görevlileri kahvaltıya buyur eder. Görevliler eve girmeyeceklerini söylerler. Görevlilerin geldiğini duyan Enver Bey onları hiç bekletmeden kapıya doğru ilerler. Daha sonra görevlilerden biri Enver Bey'in kulağına birşeyler fısıldar.Enver Bey Hanımı Hediye Hanım'a ‘ben birazdan dönerim’ diyerek görevliler ile birlikte gider.Bu ayrılıştan sonra Enver Bey bir daha evine hiç dönemeyecektir.


Bahadır Metan'ın Arşivinden
Ahmediye Camisi ve Medresesi şu andaki görünüşü


Ahıska Kalesi içinde 1749’da inşa edilen Ahmediye Camisi ve Medresesi bulunmaktadır. Bir zamanlar Ahmediye Medresesinde birçok İslam Alimi yetişmiştir. Bolşevik Rejiminde hükümet görevlileri tarafından yakalanan bu masum insanlar bu cami ve medreseye doldurulmuştur. Burada toplanan insanlar çeşitli işkencelere maruz kalmışlar,kimileri Sibirya’ya sürgüne gönderilmiş kimileri de şehit edilmişlerdir. Binlerce insan haksız yere Sovyet Rejimini kurbanı olmuştur. Bahadır Metan’ın babası da bu medresede hükümet görevlileri tarafından şehit edilmiştir. Bahadır Metan henüz daha üç yaşındadır ve tüm bu olup bitenlerden habersizdir.



Bahadır Metan'ın Arşivinden
Enver Bey'in Rus Dilinde Yazılmış Beraat Belgesi

Ne acıdır ki Babadır Metan’ın babası Enver Bey’in suçsuzluğu yıllar sonra mahkeme tarafından kanıtlanmış ve suçsuz olduğuna dair beraati verilmiştir. Ancak bu gecikmiş karar şehit edilen Enver Bey’in ve ailesinin acılarını hafifletmeye yetmemiştir.

Tüm bu yaşanan olaylardan sonra üç yaşında öksüz kalan Bahadır Metan ailesi ile birlikte kendi köyleri olan Oşora’ya geri dönmüştür. Annesi Hediye Hanım altı aylık kız kardeşine hamile iken evin tüm sorumluluğunu üstlenmiştir.

Bahadır Metan 1941 yılında Oşora Mektebinde okumaya başlamıştır . O ve ailesi bundan sonra huzurlu bir hayat sürmeyi umut ediyorlardı ki bu sefer de 1944 sürgün faciası ile karşılaşacaklardı.

1944 de savaş Rusların lehine dönmeye başlamıştı. Kızıl Ordu 1944 yılı Kasım ayının 14 ünü 15 ine bağlayan gece iki yüz civarında Ahıska Köyünü basarak herkesi evlerinden dışarı çıkarmışlardı. ‘Almanlar gelip burayı bombalayacaklar, sizleri daha güvenli yerlere götüreceğiz, savaş bittikten sonra hemen yuvalarınıza döneceksiniz’ diye köylüleri kandırdılar. Herkesi Ağalık Bahçesi diye anılan meydanda topladılar. Uzun bir süre kendilerini götürecek arabaları beklediler. Nihayetinde toplanan insanları Amerikan Studabekir arabalarıyla tren istasyonuna götürürüler.Bu masum Ahıska Türklerini istasyonda bekleyen boş hayvan vagonlarına doldururlar. Böylelikle Ahıska Türklerinin meçhule yolculuğu başlamış oldu.

Yola çıkanların çoğu yaşlı,hasta,savaştan dönen yaralılar, kadın ve çocuklardı. Ruslar her istasyonda yemek ve ekmek vereceklerini söylemişlerdi. Ancak mevsimin kış olması nedeni ile alınan ekmek ve yemekler anında donuyordu. Öyle ki ekmekler balta ile kesilip dağıtılıyordu.

Ruslar her istasyonda mola anında vagonları tek tek dolaşarak hasta ve ölü olup olmadığını soruyorlar, ölenleri alıp götürüyorlar. Aileler bu durumda hasta ve ölüleri çarşaflara sararak gelen askerlere ‘yok’ cevabını veriyorlardı. Trenin ilk durduğu istasyonda gizli bir şekilde kazma ve kürek olmadan ölenleri kendi elleri ile gömüyorlardı.

Yirmi beş otuz gün hastalık,açlık ve sefalet içerisinde devam eden bu meçhul yolculuk (sürgün) sonunda ardında büyük kayıplar bırakarak sona ermiştir. Bahadır Metan tüm bu olayları henüz on bir yaşındayken yaşamış küçük bir çocuktur. Burada ancak bir kısmını sizlere aktarabildiğimiz yaşanan olaylar Bahadır Metan’ın hayatında unutulmaz ve derin izler bırakmıştır.

Gece yarısı Kazakistan’ın Çimkent vilayeti Sayram Rayonu Çernovodski (Karasu) Demir Yolu İstasyonuna gelen trenin vagon kapıları açılmaya başlanmıştır. Askerler gelen emirle herkesi vagondan apar topar aşağıya indirmeye başladılar. Evlerinden bazı ev eşyalarını getirebilenler ve getiremeyenler grup grup toplanmışlardı. İstasyonda kendilerini almaya gelecek olan öküz ve at arabalarını beklemeye başladılar. Mevsim kıştı ve hava oldukça soğuktu. Ertesi sabah beklenen arabalar gelebilmişti. Aileler çeşitli yerlere yerleştirilmek üzere arabalara bindirilirler.

Diğer Ahıskalı Aileler gibi Bahadır Metan ve ailesi de halkı Müslüman olan bir yere yerleştirilmişti. Yaşlılar ezan okuyup namaz kılarak bundan sonra aradıkları huzuru bulmak amacıyla Allah’a dua ettiler. Yerli halk yeni gelen misafirlerine sevgi ve ilgi ile yaklaştı. Bahadır Metan ve Ailesi buraya alışmakta zorluk çekmedi. Böylelikle Bahadır Metan’ın hayatında yeni bir sayfa açılmış oldu.

Burada Hükümet tarafından görevlendirilen Komisyon Bahadır Metan ve ailesini nüfusa kayıt ettiler. Çalışacak durumda olanlar Kolhoz (Kolektif Hocalık ) da çalışacaktır, okul yaşındakiler ise mektebe gidecektir.

Ardından yine Hükümet tarafından görevlendirilen Komisyon kendilerine yiyecek yardımında bulunur ve ekin ekmek için arazi verirler.

Acı günlerinin hatırası elbette hafızalardan kolay kolay silinmeyecektir. Ancak yine de Ahıskalılar vatanları olmadan hayatlarını gurbette şükran duyguları içerisinde devam ettirmeyi öğreneceklerdir.

Bahadır Metan 1944-1954 yılları arasında Kazakistan’da orta okulunu tamamlamıştır. Daha sonra tahsiline devam etmek için ailesi birlikte Özbekistan’a göç etmiştir. Tabi bu göç hiç de kolay olmamıştır. 1956’ya kadar onlara bir kazadan ikinci bir kazaya gitmek yasaktı. Özbekistan’a bu yüzden gizli ve kaçak olarak gitmişlerdir.


Bahadır Metan'ın Arşivinden
Ortaokul sonunda Bahadır Metan'ın çekilen bir fotografı


Bahadır Metan 1958 yılında Taşkent Endüstriyel Teknik Lisesinin inşaat fakültesini tamamlayıp Yeniyol, Çinaz, Akkorgan Rayonlarında 1984 yılına kadar inşaat yönetmeni olarak görev yapmıştır.

Bahadır Metan inşaat fakültesinin yanında iki üniversite daha bitirmiştir.

1963-1968 yılları arasında Taşkent Devlet Üniversitesi Tarih Fakültesini bitirerek,
gece okulundan (Lala Mektebi) Tarih Coğrafya ve Hukuk alanında öğretmenlik yapmıştır.

Tarih Fakültesinde okurken eş zamanlı olarak 1960- 1966 yılları arasında Taşkent Uluslararası İlişkiler Halk Üniversitesi Gece bölümünde Uluslararası İlişkiler eğitimi almıştır.

Daha sonra Sovyetler Birliği çapında Bilim Cemiyeti Taşkent Şubesinde faaliyette bulunmuştur.

Tüm bu parlak eğitim ve iş kariyerinden sonra Bahadır Metan yaşadığı hayat tecrübelerini ve vatan hasreti ile dolu duygularını geniş halk kitlelerine aktarmak amacıyla devlet yönetiminde görev almıştır. 1970 - 1980 yılları arasında Özbekistan'ın Akkorgan Rayonunda Milletvekilliği ve aynı zamanda Belediye Başkan yardımcılığı yapmıştır.


Bahadır Metan'ın Arşivinden
Bahadır Metan Milletvekili iken çekilen fotografı, Özbekistan


Bahadır Metan’ın hiç bitmeyen vatan özlemi onun içini kemirip durmaktaydı. En sonunda Gürcistan’ın Ahıska’ya 70 km uzağında bulunan Haşur Rayonuna ailecek göç etmiştir. Burada 13 sene Rusya’nın Roztov Şehri Haşur Şubesi Podşibnik Bilya fabrikasında baş mühendis olarak çalışmaya devam etmiştir.Böylelikle doğduğu, çocukluğunun geçtiği ve akrabalarının yaşadığı toprakları bir kez daha görme şansına sahip olmuştur.


Bahadır Metan'ın Arşivinden
Bahadır Metan'ın doğum yeri olan Aspindza Rayonunu ziyareti


1992 yılında Türkiye ile Gümrük sınır kapıları artık açılmıştır. Bahadır Metan birkaç defa Türkiye’ye turist olarak gidip gelmiştir. Türkiye’de akrabalarını arayıp onların çoğu ile buluşup kaynaşmıştır. Nihayetinde 1997 yılında Türkiye’ye ailesi ile birlikte kalıcı olarak gelmiştir.

Şu an ailesi ile birlikte Bursa’da yaşamaktadır. Emekli ve iki çocuk babasıdır. Çocukları Taşkent Devlet Üniversitesi mezunudurlar. İkisi de şu an Bursa’da müzik öğretmeni olarak çalışmaktadır. Bahadır Metan’ın eşi Medeiyet Hanım ise 40 sene Özbekistan’da Özbek Dili ve Edebiyatı Öğretmeni olarak orta okulda ders vermiştir. Şu an eşi de emeklidir.


Bahadır Metan'ın Arşivinden
Bahadır Metan'ın Türkiye'deki akrabaları ile buluşmasında çekilen bir fotograf

Bahadır Metan bu duygular ile hayata, vatanına ve akrabalarına gönülden bağlı bir insan. Bu uğurda çeşitli derneklere üye olmuş, onlara öncülük etmiş, çeşitli gazete ve dergilerde yazılar yazmıştır. Hayatını kendinden sonra gelecek olanlara ışık olmaya adamıştır, ilerleyen yaşı bu kutsal görevi yerine getirmesine mani olamamıştır halen mücadelesine devam etmektedir.


Bahadır Metan'ın çalışma masasında çekilen bir fotografı

Bahadır Metan yetmiş beş yıllık yaşadığı hüzünlü,sevinçli ve mutlu günlerini inançla, gururla ve şükran ile anıyor.

Bahadır Metan’ın hayatını ve hatıralarını burada anlatmaya ne kelimelerimiz yeter ne de zamanımız. Yetmiş beş yıllık dolu dolu geçen bir hayat dile kolay geliyor.

Bir milletin vatanı için verdiği bu mücadeleyi okudukça ve gördükçe vatanımızın kıymetini daha iyi anlıyoruz. Atalarımız da vatanımız için benzeri mücadeleler vermişlerdir. Bugün bir vatana sahip isek bunun Atalarımızın yapmış olduğu fedakarlıklar neticesinde olduğunu unutmamalıyız . En az atalarımız kadar vatanımıza sahip çıkmalıyız. Yaşanan olaylardan ve tarihten ibret almalıyız.

Özhan GÜRSOY,31.01.2009 BURSA