16 Aralık 2008 Salı

1930 lu Yıllarda Rusya ve Ahıska


Resimde. Cezayirağa'nın Rusya'da kalan oğlu Murtaza Bey (ortada ayakla) Sanktpetesburg üniversitesi öğrencisi.



Resimde, Cezayirağa'nın oğlu Murtaza Bey üniversiteden mezun olduktan sonra Bakü Bakanlığı'nda görev yaptığı 1939-43 yıllannda arkadaşlarıyla. (sol baştaki)

2. Dünya Savaşı sırasında KGB tarafından yurtdışında akrabaları olanlar gözaltına alınıyordu.
1930'lu yıllarda Rusya kaynıyor. Rus olmayanlardan aşırı korku içinde bulunan Devlet KGB vasıtasıyla halkı sindirmek için devamlı zulüm yapıyordu. Bundan en çok etkilenenler de Müslüman olmaları nedeniyle Türk toplumuydu. Bizler de Ahıska bölgesinde yasayan Müslüman Türkler olarak çok sıkıntılar çektik. Rus yönetimi bir yandan dini inançları yok etmeye çalışırken diğer yandan da milliyetçilik yaparak başta Türkler olmak üzere Rus olmayanlara hiç rahat yüzü göstermediler.

Yurt dışına yasadışı yollardan nasıl geçtiler. Bu kaçışları kimler organize ediyor gibi sorgulamalarla baskılar yapıldığı 1936 yılında Azğur.

Gora Dibi Meydanı denilen bir yerde bütün Azğur halkı Rus askerler tarafından toplanıyor. Halkın gözü önünde ayakları ata bağlanmış bir halde Mustafa isimli bir Ahıskalı sürüklenerek parçalanıyor. Cesedi halkın önüne getirilip bırakılıyor. Rus yetkililer bu kişinin yurtdışına insan kaçırmayı organize ettiğini iddia ederek cezalandırdıklarını söylüyorlar. Bundan sonra da yurtdışına kaçarken yakalanacaklar ile bunu organize edenlerin aynı akıbete uğrayacaklarını söylenerek halka korku veriliyorlar.

Yıl 1943 Süleyman adlı birisi gözaltına almıyor. KGB'nin sorgusundan sonra Azğur'da mağazada çalışan Canogilin Mecid'i tutukladılar. (Cezayirağa'nın eniştesi benim de kayınpederim olur) Mecidağa'ya diyorlar ki "Azerbaycan'a Bakü'ye gideceksin, kayınbiraderin Murteza ile görüşeceksin. Sınırdan geçenlerin kimler olduğunu ve sınırdan geçme işini kimlerin organize ettiğini öğreneceksin. Bize bu bilgileri getirirsen seni serbest bırakırız."

İstihbarat görevlilerinin serbest bıraktığı Mecidağa Bakü'ye gelerek kayınbiraderi Murteza Dayı ile görüşür. Buradaki Kız Kalesi yanındaki parkta oturup başbaşa rahat konuşurlar. Fakat onlara farkettirmeden bir KGB ajanı konuşmaları dinler ve merkeze bildirir. O gece Mecidağa ve Murtaza Dayı bir odada sabaha kadar bu konuyu konuşurlar. Murteza dayım "1933'ten 1939'a kadar benim hiç bir şeyden haberim yoktu. Babam üç defa beni Türkiye'ye götürmek için adam göndermişti ama ben gitmedim." diyor. Mecidağa'da "Murteza sen hiç üzülme Naziler Moskova'nın göbeğine kadar geldiler. Stalingrad bomba yağmurunda. Sovyetler Birliği sallanıyor. Bir şeyler olacak ama ne olacağını bilemiyorum." diye konuşur. Sabah oluncada Murteza Dayım eniştesi Mecidağa'yı Bakü-Tiflis trenine bindirerek yolcu ediyor. Evine dönüncede kendisini bekleyen KGB ajanlarınca tutuklanarak Tiflis Kalesi Cezaevine konuluyor.

Daha sonra Trende yolculuk yapan Mecidağa da yolu kesilerek trenden indirilip Tiflis Kalesine başka bir odaya hapsediliyor. Meğer Murteza Dayının yatak odasında ki konuşmalarda KGB tarafından dinlenmiş. İkisini birbirlerinden habersiz olarak sorguya çekiyorlar. Çeşitli işkencelere uğratılan bu insanlardan istedikleri gibi bir bilgiye sahip olamayan Ruslar, bu kez de Sisina Halamı gözaltına alıp aynı yerde başka bir odaya hapsediyorlar. (Mecidağa'nın eşi, Murteza dayının kızkardeşi benimde kayın validem olur) Daha sonra Sisina Halanın kaldığı odaya bir Azeri kızını "suçlu" olarak atarlar. Daha sonra bilgi almak için görevli bir ajan olduğu anlaşılan bu kız, üstü başı yırtık yüzünde yara izleriyle sanki dövülmüş gibi bir halde bulunuyor. Azeri kızının yanına gelen Sisina Hala, kızı yerden kaldırarak soruyor, ''Kızım nedir bu halin. Seni de mi benim gibi suçsuz yere buraya attılar.'' diyor. Kız da '' Evet hala hiç sorma ya seni?'' der.Halam da. ''Kızım iki de bir bana Baban ve kardeşlerinin Türkiye'ye geçmelerini kim organize etti. Kim, kim ?'' diye sorup duruyorlar. '' Ben nereden bileyim kim. Ben onlara diyorum ki, 1936'da Azğur'da bizim evin az ötesinde "Gora Dibi" meydanında tüm Azğur halkını toplayıp gözleri önünde Mustafa isminde birisinin ayaklarını ata bağlı şekilde parcalanıncaya kadar sürüyüp "Kim bundan böyle adam geçirmeyi organize ederse böyle olacak " dediler. '' Benim bütün görüp bildiğim bu diyorum anlamıyorlar. 40 gündür buradayım. Yemeden içmeden yaşamaya çalışıyorum kızım." diye anlatır bu ajan olduğunu bilmediği kıza başından geçenleri.

40 gün sonra Sisina Halayı serbest bırakmaya karar verirler. Önce kocası Mecidağa ile görüştürürler. Mecidağa gördüğü işkencelerden şuursuz bir şekilde "Onlar Öteye geçerken ben onların eniştesi değildim diyorum. Onlarda yalan konuşuyorsun diye beni döverek ve işkencelerle bu hale soktular. Bedenimde sağlam yerim kalmadı. Buradan sağ çıkma şansım yok. Hiç olmazsa sen bildiklerini doğru anlat da çık buradan çocuklarımız öksüz kalmasın." diye konuşuyor. Sisina Hala konuşmaya başlayınca sorgu yapan kişi yanlarına gelir. Sisina Hala " Mecit onlar giderken biz daha nişanlıydık sen bunu unuttun mu. " diyerek görevliye döner," Sen kocamı bağışla. Hepten aklını kaybetmiş. Hiç bir şey hatırlamıyor. Affedin de çocuklarımıza gidelim." der. Ancak görevli sadece Halamı serbest bırakarak '' burada olan biteni sakın kimseye anlatma '' diye tembihliyor.

Aç ve susuz geçen 40 gün sonra evine dönen Sisina Halayı çocukları dahi tanıyamıyor. Çok zayıf ve bitkin bir hale gelmişti. Bu sırada Murteza Dayım da sorgusunda diyor ki '' Benden istediğiniz nedir. Ne biliyorsam söyledim ya. Babam beni Türkiye'ye götürmek için adam gönderdi ben gitmedim, suçum bumu yoksa '' Uzun süre işkence gördükten sonda Mecidağa ve Murteza Dayı Sibirya'ya sürgüne gönderiliyorlar.

Stalin'in ölümünden sonra Moskova'nın Yüksek Mahkemesi kararıyla 1956'da Murteza Dayı beraat ederek evine yollanıyor. Sözde evine dönüyor ama geride bir şey kalmamış. Özbekistan'da sürgünde bulunan kırkardeşi Sisina Halanın yaşadığı Taşkent vilayeti, Akkurgan rayonu Alim kent kasabasına gider. Hayatını burada sürdürür. 49 yaşma gelen dayım burada evlenir ve çocukları olur.



Cezağirağa'nın oğlu Murteza Dayı 13 sene Sibirya Kampında kaldıktan sonra beraat etmiştir. Geri döndüğünde vatanı Ahıska'yı maalesef bulamayacaktır.
Bu hadiseden sonra Özbekistan'da sürgünde bulunan kız kardeşi Sisina (Bahadır Metan'ın kayınvalidesi) Teyze ile buluşacaktır. Resimde Murteza Dayıyı ve Sisina Teyzeyi görmektesiniz.



Resimde oturanlar; Sisina Hala (sağda), Murteza Dayı (Ayakta sağda) ,Ben Bahadır Metan,Alıko (1939 Finlandya Savaşında şehit olan babası Gülağa, Annesi Makbule Hanım Almata sürgününde gece lambanın patlaması ile helak olmuştur.Bunlar annemin bibisinin torunlarıdır.)ve eşi Balahanım ve Revşan.



Cezayırağa nın oğlu Murteza, eşi Sitare Hanım çocukları Natik.Rafik.Nadir ve Naile ile birlikte

Ömrü Rus Zulmü ile Geçen Murteza, hayata ancak 49 yaşında başlayabildi.


Murteza Dayı 1943'ten 1956'ya kadar Sibirya Kamplarında Yaşadı.


Murtaza dayı Sibirya kampında ortada bulunmaktadır.



Murtaza Dayı, ömrünün en güzel yıllarını Sibirya'da sürgün hayatı yaşayarak geçiriyor. Burada kendisine Geyikler, Geyik arabaları ve kızakları arkadaşlık ediyor.


Murteza Dayı 1956'da Beraat Ediyor (sağda)


Resimde Cezayirağa'nın oğlu Murtaza Dayı, beraat ettikten sonra Sibirya kampındaki iş arkadaşıyla vedalaşıyor.

Suçsuz yere yıllarca ceza gören Murteza Dayı sonunda özgürlüğüne kavuşuyor. Yanda Rus Mahkemesinin beraat kararı. Sibirya'dan ayrılan Murtaza Dayı yeni bir hayata adım atıyor.



(Üstte) Gence'ye gelerek normal hayata başlayan Murtaza Dayı Mühendis olduğu yıllarda.

Samimi Bir Türk İşadamı Gazete İlanı İle Türkiye'de Cezayir Ağayı Arıyor

Sibirya kampından sonra normal hayata dönen Murteza Dayıyı güzel günler bekliyordu. Kendi yurdunda olmasa da yine bizim yurdumuz sayılan Azerbaycan'da arkadaşının yardımı ile bir fabrikada Mühendisliğe başlar. Burada evlenir ve ailesi olur. Bundan sonra akrabalar arasında yavaş yavaş irtibatlar kurulmaya başlanır. 1956'da Sibirya kampından dönerken Murteza Dayı bir Türk işadamı ile tanışıyor, ikisi de Türk olduktan için hemen kaynaşırlar. Murteza Dayı, samimiyetine inandığı bu Türk işadamına ailesiyle ilgili gizli bilgileri anlatır. Babası Cezayirağa ile kardeşleri Ahmet ile Mehmet'in Türkiye'de yaşadıklarını ve onları bulup kendisinden haber vermesini istiyor. Babası ve kardeşlerini bulunca da kendisine durumlarıyla ilgili haber yollamasını ister.

Gerçekten iyiniyetli ve samimi olan bu Türk işadamı, Türkiye'ye döndükten sonra Cezayirağa ile çocuklarını arar. Bulamayınca da belki bir gören olur ümidiyle gazeteye ilan verir. Cezayirağa'yı tanıyanlardan birisi bu ilanı görerek hemen haber verir. O sırada Digor'da yaşayan ve oğlundan haber alan Cezayirağa sevinçten gözyaşlarına boğulur. '' Oğlum Mehmedimin 8 kızından sonra 9. erkek doğuşu ve benim ona Murteza Yaşar ismini vermem uğur getirdi. Murtezamın haberi geldi. Allahıma şükürler olsun..''

1965 yılında ki gelişmeler neticesinde Türkiye ile Rusya arasında yumuşama olur ve iki ülke arasında yavaş yavaş ilişkiler başlar. Turizm, Posta hizmetleri ve alışveriş gibi faaliyetlerin başlamasıyla, Rusya ile Türkiye arasında ki bölünmüş aileler irtibat kurmaya başlar. Bu yıllarda Murteza Dayıya, Sisina Halaya kardeşi Ahmet Bey'den mektuplar yollanır. Aileler arası mektuplaşmalar başlar. Birbirlerine resimler yollanır. Türkiye'den Rusya'ya gidenler vasıtasıyla da yeni haberler ve selamlar ulaştırılır.











Resimde Cezayirağa'nın oğlu Ahmet ile Murteza'nın birbirlerine yazdıkları mektuplardan örnekler. Karşılıklı mektuplaşma ile aileler birbirlerinden haberdar olabilirdiler.

Bahadır Metan 75 Yaşında ve Tek Gayesi Aileleri Buluşturmak

1970 yılında Ankara'dan Ahmet Amca, kardeşi Sisina Halaya Moskova Büyükelçiliği vasıtasıyla davetiye vizesi gönderir. İşlemler bitince KGB görevlisi Gani Bey benimle görüşerek Sisina Halanın Türkiye'ye tek başına gidemeyeceğini ve benim onunla beraber gitmem gerektiğini söyledi. Ben bu teklife çok şaşırmıştım hemen kabul ettim. Ancak Gani Bey bana çeşitli şartlar koydu. " Türkiye'de SSCB'yi hiç bir şekilde kötülemeyeceksin ve geri dönünce de Türkiye'yi övmeyeceksin" Bunun üzerine ben gitmekten vazgeçtim. Gani Bey de konuyu kapadı.


KGB Sisina Halayı Türkiye'ye göndermedi. 1980'de Türkiye'ye giden Ahıskalı Halitbek Ahmet Beyin adresini alarak kendisini bulup görüştü. Ahmet Amca Halitbek ve arkadaşlarını misafir etti. Halitbek geri döndüğünde Sisina Halaya kardeşi Ahmet'ten selam ve babası Cezayirağa ve büyük kardeşi Mehmet'in ölüm haberlerini getirir. 1984'te tekrar Türkiye'ye gitme imkanı bulan Halitbek, bu seferde Ahmet amcanın ölüm haberini getirerek bizleri üzdü.Böylece kardeşler özlem ve hasret içerisinde bu fani dünyayı terk ettiler. Rusya'da kalan Murtaza dayı ile Sisina Halanın çocukları 1997 ve 2000 yıllarında Türkiye'ye göç ederek Bursa'ya yerleştiler. Türkiye'de ki Mehmet Amcanın yadigarları ile buluşarak samimi görüşmelere devam ediyorlar. İnşaallah şimdi bunlar Ankara'da ki Ahmet Amcanın yadigarlarını bulup görüşmeye çalışıyor, işte o zaman yeniden akrabalık bağları kurulmuş olacak.


Bu satırların yazarı olan ben Bahadır Metan Enveroğlu, 1992'de Sarp ve sonradan Posof gözü sınır kapıları açılınca ilk olarak Türkiye'ye turist olarak geldim. Önce Kars Digor bölgesindeki akrabalarımı bulup görüştüm. Sonra da Bursa'da yaşayan Nusret Amcamın oğlu Ali Metan ile 4 saat kadar görüştüm. Diğer oğlu Erdinç ile görüşemedim. Ankara ziyaretimde ise bibilerim Kebire ve Nazirelerle sağ iken görüştüm. Orada Bülent Beyle tanıştım. Orada kaldığım gece Ahmet Amcanın oğlu Öner Bey'le tanıştırdılar. Öner Bey beni kırmayarak daveti kabul etti. Öner Beye Rusya'dan getirdiğim akraba fotoğrafları ve mektupları gösterdim. Selamlarını da ilettim. Bir daha ki gelişimde damadım Natik Beyi de getireceğimi söyledim. Natik Bey ötede kalan Murtaza Amcanın oğludur. 1995'te Natik Bey ile İstanbul'a gelmek nasib oldu. Ankara'ya geldiğimizde ise Öner Hoca ile görüşmek kısmet olmadı. Ona ulaşamadık. Şimdi bu üç amcaoğulları Türkiye'de buluşturmak istiyorum. Bununla birlikte uzak-yakm akrabalarımla birlikte birbirinden ayn düşmüş Ahıskalı Türklerin de kavuşması için uğraşıyorum. Ayrı düşmüş dedesi bir aileleri buluşturmak en büyük maksadım. İnşaallah bir gün gelir herkes yakınlarını bulup kavuşur.

Sınırlar bir zaman demir pencereler gibi
Kan ve gözyaşıyla ağlayan akrabalar..
Sınırlar açıldı, inanç köprüsü kuruldu
Artık akrabaların kavuşma vakti geldi


Bahadır AHISKALI
BURSA

Hiç yorum yok:

Bahadır Metan Enveroğlu Kimdir?

Bahadır Metan ENVEROĞLU kimdir?


Tarih yazmak tarih yapmaktan zordur derler. Tarihi bir de bizzat yaşayan insanlardan dinlemek ve anlamaya çalışmak ise apayrı bir olaydır. Günümüzde yakın tarihin olaylarına bizzat şahit olmuş halen yaşamaya devam eden bir çok insan bulunmaktadır.Bu insanlardan birisi de Bahadır Metan Enveroğlu’dur. Bahadır Metan’ın hayatını kısa ve öz bir şekilde sizler ile paylaşmaya çalışacağım.

Bahadır Metan Enveroğlu 15.06.1934 yılında Gürcistan’ın Ahıska Bölgesininde (Aspindza Reyonunda) dünyaya gelmiştir. Annesi Hediye Hanım , babası Enver Metan Bey’dir. Annesi ,babası, kız kardeşi Bilor Hanım ve ailenin en yaşlı üyesi babaanne Mümine Hanım Gürcistan’ın Ahıska Bölgesinde 1944 Sürgününe kadar birlikte huzurlu ve mutlu bir şekilde yaşamışlardır.Ancak mutlu aile tablosu onlar için pek uzun sürmeyecektir.


Bahadır Metan'ın Arşivinden
Bahadır Metan'ın babası Enver Bey, annesi Hediye Hanım ve ortada Bahadır Metan.

1937 yılında Aspindza’da yaşayan ve Aspindza Eğitim Müdürlü’ğünde çalışan Bahadır Metan’ın babası Enver Bey’in evinin kapısı birgün hükümet görevlileri tarafından çalınır.Kapıyı açan Hediye Hanıma kocası Enver Bey’i sorarlar.Hediye Hanım da Enver Bey’in evde olduğunu,İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünde yapılacak olan toplantıya hazırlandığını ve kahvaltı yapmak üzere olduklarını söyler, görevlileri kahvaltıya buyur eder. Görevliler eve girmeyeceklerini söylerler. Görevlilerin geldiğini duyan Enver Bey onları hiç bekletmeden kapıya doğru ilerler. Daha sonra görevlilerden biri Enver Bey'in kulağına birşeyler fısıldar.Enver Bey Hanımı Hediye Hanım'a ‘ben birazdan dönerim’ diyerek görevliler ile birlikte gider.Bu ayrılıştan sonra Enver Bey bir daha evine hiç dönemeyecektir.


Bahadır Metan'ın Arşivinden
Ahmediye Camisi ve Medresesi şu andaki görünüşü


Ahıska Kalesi içinde 1749’da inşa edilen Ahmediye Camisi ve Medresesi bulunmaktadır. Bir zamanlar Ahmediye Medresesinde birçok İslam Alimi yetişmiştir. Bolşevik Rejiminde hükümet görevlileri tarafından yakalanan bu masum insanlar bu cami ve medreseye doldurulmuştur. Burada toplanan insanlar çeşitli işkencelere maruz kalmışlar,kimileri Sibirya’ya sürgüne gönderilmiş kimileri de şehit edilmişlerdir. Binlerce insan haksız yere Sovyet Rejimini kurbanı olmuştur. Bahadır Metan’ın babası da bu medresede hükümet görevlileri tarafından şehit edilmiştir. Bahadır Metan henüz daha üç yaşındadır ve tüm bu olup bitenlerden habersizdir.



Bahadır Metan'ın Arşivinden
Enver Bey'in Rus Dilinde Yazılmış Beraat Belgesi

Ne acıdır ki Babadır Metan’ın babası Enver Bey’in suçsuzluğu yıllar sonra mahkeme tarafından kanıtlanmış ve suçsuz olduğuna dair beraati verilmiştir. Ancak bu gecikmiş karar şehit edilen Enver Bey’in ve ailesinin acılarını hafifletmeye yetmemiştir.

Tüm bu yaşanan olaylardan sonra üç yaşında öksüz kalan Bahadır Metan ailesi ile birlikte kendi köyleri olan Oşora’ya geri dönmüştür. Annesi Hediye Hanım altı aylık kız kardeşine hamile iken evin tüm sorumluluğunu üstlenmiştir.

Bahadır Metan 1941 yılında Oşora Mektebinde okumaya başlamıştır . O ve ailesi bundan sonra huzurlu bir hayat sürmeyi umut ediyorlardı ki bu sefer de 1944 sürgün faciası ile karşılaşacaklardı.

1944 de savaş Rusların lehine dönmeye başlamıştı. Kızıl Ordu 1944 yılı Kasım ayının 14 ünü 15 ine bağlayan gece iki yüz civarında Ahıska Köyünü basarak herkesi evlerinden dışarı çıkarmışlardı. ‘Almanlar gelip burayı bombalayacaklar, sizleri daha güvenli yerlere götüreceğiz, savaş bittikten sonra hemen yuvalarınıza döneceksiniz’ diye köylüleri kandırdılar. Herkesi Ağalık Bahçesi diye anılan meydanda topladılar. Uzun bir süre kendilerini götürecek arabaları beklediler. Nihayetinde toplanan insanları Amerikan Studabekir arabalarıyla tren istasyonuna götürürüler.Bu masum Ahıska Türklerini istasyonda bekleyen boş hayvan vagonlarına doldururlar. Böylelikle Ahıska Türklerinin meçhule yolculuğu başlamış oldu.

Yola çıkanların çoğu yaşlı,hasta,savaştan dönen yaralılar, kadın ve çocuklardı. Ruslar her istasyonda yemek ve ekmek vereceklerini söylemişlerdi. Ancak mevsimin kış olması nedeni ile alınan ekmek ve yemekler anında donuyordu. Öyle ki ekmekler balta ile kesilip dağıtılıyordu.

Ruslar her istasyonda mola anında vagonları tek tek dolaşarak hasta ve ölü olup olmadığını soruyorlar, ölenleri alıp götürüyorlar. Aileler bu durumda hasta ve ölüleri çarşaflara sararak gelen askerlere ‘yok’ cevabını veriyorlardı. Trenin ilk durduğu istasyonda gizli bir şekilde kazma ve kürek olmadan ölenleri kendi elleri ile gömüyorlardı.

Yirmi beş otuz gün hastalık,açlık ve sefalet içerisinde devam eden bu meçhul yolculuk (sürgün) sonunda ardında büyük kayıplar bırakarak sona ermiştir. Bahadır Metan tüm bu olayları henüz on bir yaşındayken yaşamış küçük bir çocuktur. Burada ancak bir kısmını sizlere aktarabildiğimiz yaşanan olaylar Bahadır Metan’ın hayatında unutulmaz ve derin izler bırakmıştır.

Gece yarısı Kazakistan’ın Çimkent vilayeti Sayram Rayonu Çernovodski (Karasu) Demir Yolu İstasyonuna gelen trenin vagon kapıları açılmaya başlanmıştır. Askerler gelen emirle herkesi vagondan apar topar aşağıya indirmeye başladılar. Evlerinden bazı ev eşyalarını getirebilenler ve getiremeyenler grup grup toplanmışlardı. İstasyonda kendilerini almaya gelecek olan öküz ve at arabalarını beklemeye başladılar. Mevsim kıştı ve hava oldukça soğuktu. Ertesi sabah beklenen arabalar gelebilmişti. Aileler çeşitli yerlere yerleştirilmek üzere arabalara bindirilirler.

Diğer Ahıskalı Aileler gibi Bahadır Metan ve ailesi de halkı Müslüman olan bir yere yerleştirilmişti. Yaşlılar ezan okuyup namaz kılarak bundan sonra aradıkları huzuru bulmak amacıyla Allah’a dua ettiler. Yerli halk yeni gelen misafirlerine sevgi ve ilgi ile yaklaştı. Bahadır Metan ve Ailesi buraya alışmakta zorluk çekmedi. Böylelikle Bahadır Metan’ın hayatında yeni bir sayfa açılmış oldu.

Burada Hükümet tarafından görevlendirilen Komisyon Bahadır Metan ve ailesini nüfusa kayıt ettiler. Çalışacak durumda olanlar Kolhoz (Kolektif Hocalık ) da çalışacaktır, okul yaşındakiler ise mektebe gidecektir.

Ardından yine Hükümet tarafından görevlendirilen Komisyon kendilerine yiyecek yardımında bulunur ve ekin ekmek için arazi verirler.

Acı günlerinin hatırası elbette hafızalardan kolay kolay silinmeyecektir. Ancak yine de Ahıskalılar vatanları olmadan hayatlarını gurbette şükran duyguları içerisinde devam ettirmeyi öğreneceklerdir.

Bahadır Metan 1944-1954 yılları arasında Kazakistan’da orta okulunu tamamlamıştır. Daha sonra tahsiline devam etmek için ailesi birlikte Özbekistan’a göç etmiştir. Tabi bu göç hiç de kolay olmamıştır. 1956’ya kadar onlara bir kazadan ikinci bir kazaya gitmek yasaktı. Özbekistan’a bu yüzden gizli ve kaçak olarak gitmişlerdir.


Bahadır Metan'ın Arşivinden
Ortaokul sonunda Bahadır Metan'ın çekilen bir fotografı


Bahadır Metan 1958 yılında Taşkent Endüstriyel Teknik Lisesinin inşaat fakültesini tamamlayıp Yeniyol, Çinaz, Akkorgan Rayonlarında 1984 yılına kadar inşaat yönetmeni olarak görev yapmıştır.

Bahadır Metan inşaat fakültesinin yanında iki üniversite daha bitirmiştir.

1963-1968 yılları arasında Taşkent Devlet Üniversitesi Tarih Fakültesini bitirerek,
gece okulundan (Lala Mektebi) Tarih Coğrafya ve Hukuk alanında öğretmenlik yapmıştır.

Tarih Fakültesinde okurken eş zamanlı olarak 1960- 1966 yılları arasında Taşkent Uluslararası İlişkiler Halk Üniversitesi Gece bölümünde Uluslararası İlişkiler eğitimi almıştır.

Daha sonra Sovyetler Birliği çapında Bilim Cemiyeti Taşkent Şubesinde faaliyette bulunmuştur.

Tüm bu parlak eğitim ve iş kariyerinden sonra Bahadır Metan yaşadığı hayat tecrübelerini ve vatan hasreti ile dolu duygularını geniş halk kitlelerine aktarmak amacıyla devlet yönetiminde görev almıştır. 1970 - 1980 yılları arasında Özbekistan'ın Akkorgan Rayonunda Milletvekilliği ve aynı zamanda Belediye Başkan yardımcılığı yapmıştır.


Bahadır Metan'ın Arşivinden
Bahadır Metan Milletvekili iken çekilen fotografı, Özbekistan


Bahadır Metan’ın hiç bitmeyen vatan özlemi onun içini kemirip durmaktaydı. En sonunda Gürcistan’ın Ahıska’ya 70 km uzağında bulunan Haşur Rayonuna ailecek göç etmiştir. Burada 13 sene Rusya’nın Roztov Şehri Haşur Şubesi Podşibnik Bilya fabrikasında baş mühendis olarak çalışmaya devam etmiştir.Böylelikle doğduğu, çocukluğunun geçtiği ve akrabalarının yaşadığı toprakları bir kez daha görme şansına sahip olmuştur.


Bahadır Metan'ın Arşivinden
Bahadır Metan'ın doğum yeri olan Aspindza Rayonunu ziyareti


1992 yılında Türkiye ile Gümrük sınır kapıları artık açılmıştır. Bahadır Metan birkaç defa Türkiye’ye turist olarak gidip gelmiştir. Türkiye’de akrabalarını arayıp onların çoğu ile buluşup kaynaşmıştır. Nihayetinde 1997 yılında Türkiye’ye ailesi ile birlikte kalıcı olarak gelmiştir.

Şu an ailesi ile birlikte Bursa’da yaşamaktadır. Emekli ve iki çocuk babasıdır. Çocukları Taşkent Devlet Üniversitesi mezunudurlar. İkisi de şu an Bursa’da müzik öğretmeni olarak çalışmaktadır. Bahadır Metan’ın eşi Medeiyet Hanım ise 40 sene Özbekistan’da Özbek Dili ve Edebiyatı Öğretmeni olarak orta okulda ders vermiştir. Şu an eşi de emeklidir.


Bahadır Metan'ın Arşivinden
Bahadır Metan'ın Türkiye'deki akrabaları ile buluşmasında çekilen bir fotograf

Bahadır Metan bu duygular ile hayata, vatanına ve akrabalarına gönülden bağlı bir insan. Bu uğurda çeşitli derneklere üye olmuş, onlara öncülük etmiş, çeşitli gazete ve dergilerde yazılar yazmıştır. Hayatını kendinden sonra gelecek olanlara ışık olmaya adamıştır, ilerleyen yaşı bu kutsal görevi yerine getirmesine mani olamamıştır halen mücadelesine devam etmektedir.


Bahadır Metan'ın çalışma masasında çekilen bir fotografı

Bahadır Metan yetmiş beş yıllık yaşadığı hüzünlü,sevinçli ve mutlu günlerini inançla, gururla ve şükran ile anıyor.

Bahadır Metan’ın hayatını ve hatıralarını burada anlatmaya ne kelimelerimiz yeter ne de zamanımız. Yetmiş beş yıllık dolu dolu geçen bir hayat dile kolay geliyor.

Bir milletin vatanı için verdiği bu mücadeleyi okudukça ve gördükçe vatanımızın kıymetini daha iyi anlıyoruz. Atalarımız da vatanımız için benzeri mücadeleler vermişlerdir. Bugün bir vatana sahip isek bunun Atalarımızın yapmış olduğu fedakarlıklar neticesinde olduğunu unutmamalıyız . En az atalarımız kadar vatanımıza sahip çıkmalıyız. Yaşanan olaylardan ve tarihten ibret almalıyız.

Özhan GÜRSOY,31.01.2009 BURSA