16 Aralık 2008 Salı

Vatan ve Bayrak Hasreti ile Yaşıyoruz

Rahmetli Turgut Özal, Orta Asya ve Kazakistan gezisi sırasında Ahıska Türkleri ile görüşerek, Ahıska Türkferi'nin vatanlarına dönmeleri için yardımcı olmak için söz vermişti ve 150 aileyi Türkiye’ye getirmişti. Ancak bu karar yeterince uygulanmadı. Şimdi Ahıska Müslümanları, Türkiye Hükümeti'nden kendilerine sahip çıkmalarını ve Ahıska Müslümanlarının kendi öz vatanlarına dönmeleri için gerekli girişimlerde bulunmalarını istiyorlar. Yoksa Ahıska Türkleri, yiyecek içecek fakiri değiller, çalışıyorlar ve hayatlarını sürdürüyorlar. Ama söylediğim gibi Ahıska Türkleri fakirdir ama vatan fakiridir. Vatanlarına kavuşmayı, vatanlarında bir bayrak altında yaşamayı özlüyorlar.

Ahıska Gürcistan'ın güneybatısında Türkiye'nin kuzey doğusunda, Ardahan ilimize sınır teşkil eden dağlık bir bölgedir. Bu bölge, kuzeyde Borjom, güneyde Çıldır düzlüğüne, doğuda Borçaliye batıda Acar topraklarına dayanır. Ahıska, Adıgön, Aspinza, Ahılkelek, ve Boğdanovko gibi önemli yerleşim birimleri ile, 200'den fazla köyün merkezidir. Ahıska şehrinin yüzölçümü 6260 km2 büyüklüğündedir. Bu topraklar tarıma ve hayvancılığa çok elverişlidir. Bu bölge Gürcistan'da, "Meskhet Cavaheti" olarak anılmaktadır. Orada yaşamış Türklere "Meskhet Türkleri" veya Ahıska Türkleri denilir.

Ahıskalılar, 1826-1829 Osmanlı-Rus savaşına kadar diğer Türk boyları gibi Osmanlı hakimiyeti altında yaşamış, bu savaşı Rusların kazanmasıyla da zorunlu olarak Rus hakimiyeti altına girmişlerdir. '' Ahıska bir gül îdi gitti. Bir ehli dil idi gitti. Söyleyin Sultan Mahmut'a İstanbul'un kilidi gitti."

Ancak 1826 Osmanlı-Rus Savaşı ile her ne kadar Ahıskalılar Rusların hakimiyetine girmişseler de, Çarlık devrinden 1917 Bolşevik İhtilaline kadar Ahıskalılar yaşamlarını dil ve dinlerinde zorlama olmadan sürdürdüler. Camilerimizde ezanlar susmamıştı.

1917 Bolşevik ihtilali ile, "Ahıska Türklerinin" dil ve din özgürlükleri yasaklandı. Minarelerden ezan sesleri susturuldu. Camilerin ve Medreselerin çoğu yıkıldı. Geriye kalanların ise minareleri yıkılıp depo veya ambar olarak kullanıldı. Din adamlarını, ilim sahibi Müslüman Ahıskalıları asıp kestiler. Kalanları da ömür boyu Sibirya kamplarına sürgün ettiler.
Ahıska Vatan toprağıdır. İnsan herşeyden vazgeçer ama Vatan toprağından asla ve asla vazgeçemez.
Aşağıdaki resimler 1901 ve 1912 yıllarında Ahıska'nın Oşora ve Azgur kasabasında çekilmiştir.
Yıl 1901 Oşora Köyü Muhtarı (Glava-Başkan) Resimde sağda ayakta duran Muhtar (Rus Glava) İdumalali İskender ağa. Yanında Muhtar Yardımcısı Oşoralı Müştak Efendi. Oturanlar, sağda yazıcı Tofık Efendi. Elinde kamçı olan Polis komiseri Stepan Efendi.
Yıl 1912 Azgur kasabasında İlahiyat öğrencileri. Resimde İlahiyattan İsmail Hoca'nm babası Ali Hoca. Yanında Rus yabancı dil öğretmeni Hoca ile öğretmen arasında Abdullah Amcam (1898-1992) Kız öğrenciler arasında sağdan dördüncü sıradaki Bilor Hanım Muhrangil.
Kolhoz, Sovhoz (özel mülkiyetsiz kollektif ve Sovyet tüzüğü) sistemini gönüllü ad verip itirazlara bakmadan mecburileştirdiler. Özel mülkiyeti yasakladılar. Devlet tarafından mülk sahiplerinin mülklerine el konuldu, müsadere edildi. "Kulak,burjuy" diyerek '' Halk düşmanı, millet düşmanı, vatan hainleri ''diye adlandırarak suçladılar ve cezalandırdılar. '' Mülkiyet elden gitti, hayatın tadı tuzu kalmadı '' diyerek bir kısım Ahıskalılar Türkiye'ye göç ettiler. Ahıska Türklerinin başka bölgelere göç etmelerini önlemek İçin Bolşevikler 1930'lu yıllarda Türkiye sınırını sıkı bir kontrol altına aldılar. Bundan sonra Türkiye'ye gidenler Türkiye'de, Gürcistan'a gidenler de Gürcistan'da kaldılar.

1937 yılında ise bütün Sovyetler Birliği'nde olduğu gibi Gürcistan'da da daha fazlasıyla aydın insanları toplayarak tutukladılar. Bunları adaletten uzak bir şekilde sorgusuz sualsiz kurşuna dizdiler. Bir kısmımda Sibirya kamplarına ve yer alt madenlerine tutsak olarak çalışmaya mahkum ettiler. '' Bu zulme maruz kalan insanların büyük çoğunluğu da Ahıska Türkleri idi. Bu haksız ve keyfi uygulanan baskı, ve zulümden benim ailemde nasibim aldı. Çeşitli işkencelere maruz bırakılan insanlar arasında rahmetli babamda bulunuyordu. Bu işkence ve zulümler neticesinde Bolşevikler katlettikleri Ahıska Türklerini, Ahıska kalesi içinde toplu mezarlığa gömüldüler. Allah'ın rahmeti onların üzerine olsun. '' Bu toplu mezarlığa Ahıska Kalesi içinde bulunan tarihi eserlerimiz şahitlik etmektedir. Bunlardan içinde yıllarca ilim tahsil edilen ve çok sayıda Ahıskalı alim yetiştiren Ahmediye Camisi ve Medresesi bulunmaktadır. Günümüzde ise, Sahipsiz ve ilgisiz durumdaki bu tarihi mekanlar viraneye dönmüş bir halde bulunmaktadır.
Bu Resimlerde Bolşevik Zulmünden Geriye Kalanlar

Hacı Ahmet Paşa tarafından 1749'da Ahıska Kalesi içinde inşa edilen Ahmediye Camisi (sol başta) ve medresesi (ortada). Bu tarihi eserler halen sahipsiz ve virane bir halde bulunuyor. 1937 yılında Bolşeviklerin zulümleri sonucu on binlerce Ahıska Türk'ü bu cami ve medreseye doldurulup işkenceler ile şehit edildiler. İşte bunlardan biriside benim babamdı. Daha sonra ise yapılan mahkemelerde suçsuz oldukları tespit edilip beraat ettiler. Ancak on binlerce insan çoktan asılmışlardı.

Yukarıdaki resim 1937 yılında çekildi. Bu resimde rahmetli Annem Hediye Hanım, rahmetli babam Enver Bey ile henüz üç yaşında bulunan bendeniz Bahadır.
1930-1940 yıllan arasında değişik zulümlere maruz kalan Müslüman Ahıska Türkleri Rus-Alman savaşı sırasında da büyük kayıplar verdiler. 1944 Kasım ayının 14'ünü 15'ine bağlayan soğuk bir kış gecesi Kızıl Ordu tarafından yataklarından kaldırılan Ahıska Türkleri, hayvanların taşındığı tren vagonlarına doldurularak uzun sürecek bir yolculuğa çıkarıldılar. "Meçhul yolculuk" adını verdikleri bu hadise Ana vatandan sürgün edilişin başlangıcıydı.

Tarih bin dokuz yüz kırk dört senede,
Trenler düzüldü demir yollarda.
Nice canlarım kaldı gözü elinde.
Köylere selamet kal diyen ağlasın.

Yurdumuzdan çıktık kuş fosilleri,
Gurbette geçirdik yıl asırları.
Kırgın olup kesti çok nesilleri.
Her familyadan tek tek kalan ağlasın.

Mahrum olduk bahçelerden bağından,
Çıktı ferman aktı kanım tenimden.
Halkın feryadından ahuzarından,
Gökler şimşek çaktı, bulut ağladı.

Bizler için çok büyük zulümler etti.
Halkımızın içinde hastalık bitti.
Milletin yarısı cennete gitti.
Yollarda ölenin, kalanı ağlasın.
Bugün 300 bini aşkın nüfusuyla, Orta Asya, Kazakistan, Azerbeycan, Ukrayna, Rusya ve son olarak da Amerika'nın çeşitli bölgelerinde paramparça olmuş dağınık ve perişan bir halde yasayan Ahıskalılar, kendi vatanlarına ve bayraklarına kavuşabilecekleri günü özlemle ve hasretle bekliyorlar.

Ortak değer yargılarına sahip olmamız sebebiyle Türkiye'den destek bekleyen Ahıskalılar. vatanlarına kavuşabilmenin sadece Türk Devletinin siyasi ağırlığını göstermesiyle mümkün olabileceğine inanıyor ve ağabey olarak gördükleri Anadolu insanına bu ümitle bakıyorlar.

1930-40 yılları arasında değişik zulümlere maruz kalan müslüman Ahıska Türkleri Rus-Alman savaşında da büyük kayıplar verdiler.

Ruslar; Almanlar köyünüzü bombalayacak diye kandırdığı Ahıskalıları Köylerinden çıkarıp trenlere doldurup sürgün ettiler.

1944 yılında savaşın Rusların lehine dönmeye başlamasıyla, Ruslar Kasım ayının 14'ünü 15'ine bağlayan gece 200 civarında Ahıska köyünü basarak herkesi evlerinden dışarı çıkarıp köy meydanlarında topladılar. Rus komutanlar köylüleri '' Almanlar gelip buraları bombalayacaklar. Köyde kalırsanız boşu boşuna ölürsünüz. Biz sizleri daha güvenli yerlere götüreceğiz. Orada her türlü ihtiyacınız devletimiz tarafından karşılanacak. Savaş bittikten sonra da yuvalarınıza dönüp normal hayatınızı sürdüreceksiniz '' diyerek kandırdılar. Bütün Ahıska köylerini bir kaç saat içerisinde boşalttılar. Bizim köyümüzde de aynı şeyleri yaşadık. Panik içindeki insanlarımızı apar topar köyümüzün ağalık bahçesi denilen mevkiinde topladılar. Burada alabilecekleri zaruri bazı eşyalarla birlikte tüm köylüleri bir süre araba gelecek diye meydanda beklettiler. Ben on yaşlarındaydım. Herşeyi bu gün gibi çok iyi hatırlıyorum. Daha sonra çok büyük olan Amerikan studabekir arabalarıyla tren istasyonuna götürüldük. Köylerden toplanan Ahıskalılar burada birikmişti. İnsanlarımız hayvan taşınan vagonlara sıkıştırılarak dolduruldu. Bir gecede yapılan bu operasyonla binlerce Ahıskalı ardarda trenlere doldurulup meçhul bir yolculuğa çıkarıldılar.

Yolculuğa çıkmadan önce Ruslar bize her istasyonda yemek ve ekmek verilerek ihtiyaçlarımızın karşılanacağım söylediler. Yaklaşık 4-5 saatte bir istasyonda durduk. Ancak mevsimin kış olması nedeniyle her yer karlı buzluydu. Bize verilen yemek ve ekmekler donmuş haldeydi. Ekmekler baltalarla parçalanıp dağıtılıyordu. Yemek kazanlarının üzerinde de oluşan buz tabakası kırıldıktan sonra kepçeyle soğuk yemek veriliyordu. Vagonların içi de buz gibi soğuktu. Her yer soğuk, yediğimiz içtiğimiz de soğuk. Bu zulmü ben daha çocuk yaşta gördüm ve bizzat yaşadım.
Bu meçhul yolculuk sırasında çok kayıplar verdik. Çünkü yola çıkanların çoğu yaşlı, çocuk ve hastalar ile savaştan dönen yaralı ve sakatlar idi. Hatta her durduğumuz istasyonda Rus askerleri vagonları tek tek kontrol ederek hasta ve ölü var mı diye soruyorlar, ölüleri alıp götürüyorlardı. Bu durum üzerine büyüklerimiz aralarında anlaşarak ölü ve yaralıları çarşaflar altında gizlemeye başladılar. Sonra ilk durulan istasyonda gizlice gömüyorlardı. Kazma kürek olmadığı için elleriyle mezar kazılıyordu. Bazen bu iş uzun süründe yollarda kalanlar oluyordu. Treni kaçıran bu kimselerden bazıları kendi imkanları ile meşakkatli bir yolculuktan sonra ailelerine ulaşabilirken bazıları da yolculuk sırasında soğuktan donarak ölüyordu.

Gittikçe daha da güçlenen şartlarda devam eden tren yolculuğu 25-30 gün kadar sürdü. Bu sırada açlık ve soğuk nedeniyle meydana gelen hastalıklardan çok sayıda kayıplar verildi. Bu tren yolculuğunu yaşamış birisi olarak olanların hepsini anlatmaya benim lügatim yeterli gelmiyor. Ne zaman bu yolculuğu anlatmaya başlasam o günkü eziyetler ve zulümler gözümün önünde canlanıyor ve aynı heyecanı ve üzüntüyü tekrar yaşıyorum.
Yaşardık Kafkasta çok güzel yerde,
Avcılık ederdik Kekliğe Kurda,
Üç kardaşımla dört bacım nerde,
Ana-Babadan ayrı düşen ağlasın.

Gurbet elde kaldık çok yıldan beri.
Herkese Bağdattır kendinin yeri,
Rabbim rızkımızı çevirsin geri,
Babamın vatanı diyarı ağlasın.
İkinci Dünya savaşında Almanlara esir düşenlerin aileleride Sibirya kamplarına bir ömür sürgüne mahkum edilip yollandılar. Almanlara esir düşenleri Naziler çeşitli işkencelerle insanlık dışı uygulamalarla hayatlarına son verdiler. Hayatta kalıp Rusya'ya geri verilen esirler ise sınır kapılarını geçer geçmez kurşuna dizildiler. Binlerce Ahıskalıyı savaş nedeniyle kayıp verdik. Bir de Rusların zulmünü eklerseniz devamlı eziyetli ve kayıplarla geçen bir yaşantımız oldu.

Halen 300 binin üzerinde olduğu tahmin edilen Ahıska Türklerinin büyük çoğunluğu Orta Asya, Kazakistan ve Azerbaycan'da yaşıyor. Özbekistan'da yaşanan 1989 Fergana faciasından sonra ise Rusya ve Ukrayna'nın 28 ayrı bölgesine dağıtılan insanlarımız, paramparça ve perişan bir halde yaşamaktadırlar. Bu da yetmezmiş gibi Amerika'nın çeşitli bölgelerine göçler başladı. Amerikan Hükümeti daha da çapkın mı davrandı Rusya'da ki zor durumda bulunan ve ikinci Fergana soykırımı tehlikesi içinde yaşayan Ahıskalılara. Bunun nedeni nerede acaba?..
Günü günden artar acı,
Gurbet elde kardaş bacı,
Ayrılığın yok ilacı,
Yazdım ağlıya ağlıya.
Rahmetli Turgut Özal, Orta Asya gezisi sırasında Ahıska Türkleri ile görüşerek, Ahıska Türklerinin vatanlarına dönmeleri için yardımcı olmak için söz vermişti ve 150 aileyi-Türkiye'ye getirmişti. Ancak bu karar yeterince uygulanmadı. Şimdi Ahıska Müslümanları, Türkiye Hükümeti'nden kendilerine sahip çıkmalarını ve Ahıska Müslümanlarının kendi öz vatanlarına dönmeleri için gerekli girişimlerde bulunmalarını istiyorlar. Yoksa Ahıska Türkleri, yiyecek içecek fakiri değiller. Çalışıyorlar ve hayatlarını sürdürüyorlar. Ama söylediğim gibi Ahıska Türkleri fakirdir ama vatan fakiridir. Vatanlarına kavuşmayı, vatanlarında bir bayrak altında yaşamayı özlüyorlar.
Azıcık Amerika'ya göç konusunda;

Ahıska Türkleri Cemiyeti Rusya'nın Krasnodar Başkanı" Krasnodar'da yaşayan bizler istemeyerek mecburen Ameriye'ya göç ediyoruz. Biz başta Moskova'da ki Türkiye Büyükelçiliği olmak üzere tüm yabancı büyükelçilere durumumuzu bildirir bir rapor sunduk. Verdiğimiz raporlarda, 15 seneden bu yana Krasnodar Valiliği'nin Ahıskalılara sadece Türk ve Müslüman oldukları için yaptığı zulümleri açıkladık.Bir kaç ay sonra Amerika Büyükelçiliği'nden olumlu cevap geldi. Uluslararası İnsan Haklan Temsilcileri gelerek bir kaç gün Ahıskalıların evlerini dolaşıp bilgi topladılar. Daha sonrada Amerika Göçmen bürosu tarafından göç formları dağıtıldı. " Bu formda ki şartları kabul ederseniz sizleri Amerika'ya göçmen olarak kabil ederiz." dediler. Bunlar çok zor şartlardı. Ama mecbur olduğumuz için bu zor şartları kabul edip istemeyerek ABD'ye gitmeye karar verdik. Evet neticede dilimizi ve dinimizi kaybedebiliriz. Ama bunun sebebi biz değiliz. Bize sahip çıkmayan, el uzatmayan, bizi tek başımıza bırakanlar bunun sebebidir. Biz vatanımızı seviyoruz. O toprak için bile olsa canımızı feda edebiliriz. Lütfen bize sahip çıkın. Vatanımızda yaşama yollarını bize açın. Çok acı ama bu bir gerçektir."
Bu yurda diyarlar pazar,
Halkım diyar diyar gezer.
Biz ki olduk candan bezer.
Gördüm ağlıya ağlıya..
Uluslararası arenada; Bakın ben Ahıska Türklerine, yanı Türk ve Müslüman olan topluma sahip çıktım diyerek dünyanın gözüne mi girmek istiyor Amerikalı cenaplar. Ahıskalılar isteseler idi onlar, bu vatansız milleti öz vatanlarına dönmeleri için gerçekten yardımcı olabilirlerdi. Amerika bir şey istedi mi hangi devlet karşı çıkar ki..

Her şeyde bir hayır vardır derler ya.. Belki de Amerika'ya göç eden Ahıskalılar birlik içinde hareket ederek orada bir lobi oluşturup cefakar Ahıskalıların vatan sorunlarını çözmede etkili olacaklardır İnşallah diye ümit ediyorum.
Vatanım Kerbelam Mekkem Medinem,
Her zaman kalbimde ziyaretin var,
Ana vatanımız toprağı taşı.
Zerresi benim için sanki altındır.

Vatan için mihribandır yüreğim,
Dilimin ezberi gözümün nuru.
Vatan için kızıl kandır yüreğim,
Gel ye Berzar kesme gümenin senin.

Ben vatanıma kıblem kabem demişem,
Atasına ben merdane yanmışım.
Bu hasret bana Yaradandandır.
Bu iş Yaradandandır değil insandan.

Bilirim gece ve tez siz gideceksiniz,
İnşallah görecek vatanım seni.
Ahıskalılann esasen tek bir arzusu vardır o da vatan sahibi olmak, bayrak sahibi olmak, bir bayrak altında kendi vatanında yaşamaktır,

Stalin'in ölümünden sonra Moskova 1956 yılında bir karar alarak her bir azınlık millet insan haklarına sahiptir. Haksız olarak sürgüne gönderilenler vatanlarına geri dönebilirler, diye açıklamıştı. Bunun üzerine 1944 yılında vatanlarından sürgün edilen Balkarlar, Karaçaylar, İnguşlar, Çeçenler, Gagauzlar, Kalmıklar, Kırım Türkleri ve diğerleri toplam 3 milyonu aşkın insan kendi vatanlarına döndüler. Ama maalesef Ahıskalılar halen vatanlarına dönemiyorlar.
Bayrakları bayrak yapan.
Üstündeki kandır,
Toprak eğer uğrunda,
Ölen varsa VATAN'dır. (M.A.Ersoy)
Bu vatansızlığın nedeni nerede?

Biz vatanın neresindeyiz. Ayrılık ölümden beter demişler ya, hani zor durumda kalan Ahıska Türklerini devlet kanalıyla masrafsız getireceğiz diyen TBMM'nin kararı var ya, işte bu kararın uygulanmasını yıllardır bekliyoruz. Türkiye sınır kapılarının açılmasıyla çeşitli yollarla buraya gelen Ahıskahların çoğu zor durumda.

Allah'u Teala Türkiye'yi başımızdan eksik etmesin. Her felakette soydaşlarımız diyerek dünyanın her yerindeki Türklere sahip çıkmaktadır. Bizlere de ulaşmış, dertlerimize derman olmuştur. Ancak biz Türk hükümetinin daha çok şeyler yapabileceği inancını taşıyoruz. Biraz daha gayret sarf etsek, sabır etsek, vatan kapılanda açılır. Bir gün biz Ahıskalıların da yüzü gülecektir İnşallah.
Bahadır AHISKALI
BURSA

Hiç yorum yok:

Bahadır Metan Enveroğlu Kimdir?

Bahadır Metan ENVEROĞLU kimdir?


Tarih yazmak tarih yapmaktan zordur derler. Tarihi bir de bizzat yaşayan insanlardan dinlemek ve anlamaya çalışmak ise apayrı bir olaydır. Günümüzde yakın tarihin olaylarına bizzat şahit olmuş halen yaşamaya devam eden bir çok insan bulunmaktadır.Bu insanlardan birisi de Bahadır Metan Enveroğlu’dur. Bahadır Metan’ın hayatını kısa ve öz bir şekilde sizler ile paylaşmaya çalışacağım.

Bahadır Metan Enveroğlu 15.06.1934 yılında Gürcistan’ın Ahıska Bölgesininde (Aspindza Reyonunda) dünyaya gelmiştir. Annesi Hediye Hanım , babası Enver Metan Bey’dir. Annesi ,babası, kız kardeşi Bilor Hanım ve ailenin en yaşlı üyesi babaanne Mümine Hanım Gürcistan’ın Ahıska Bölgesinde 1944 Sürgününe kadar birlikte huzurlu ve mutlu bir şekilde yaşamışlardır.Ancak mutlu aile tablosu onlar için pek uzun sürmeyecektir.


Bahadır Metan'ın Arşivinden
Bahadır Metan'ın babası Enver Bey, annesi Hediye Hanım ve ortada Bahadır Metan.

1937 yılında Aspindza’da yaşayan ve Aspindza Eğitim Müdürlü’ğünde çalışan Bahadır Metan’ın babası Enver Bey’in evinin kapısı birgün hükümet görevlileri tarafından çalınır.Kapıyı açan Hediye Hanıma kocası Enver Bey’i sorarlar.Hediye Hanım da Enver Bey’in evde olduğunu,İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünde yapılacak olan toplantıya hazırlandığını ve kahvaltı yapmak üzere olduklarını söyler, görevlileri kahvaltıya buyur eder. Görevliler eve girmeyeceklerini söylerler. Görevlilerin geldiğini duyan Enver Bey onları hiç bekletmeden kapıya doğru ilerler. Daha sonra görevlilerden biri Enver Bey'in kulağına birşeyler fısıldar.Enver Bey Hanımı Hediye Hanım'a ‘ben birazdan dönerim’ diyerek görevliler ile birlikte gider.Bu ayrılıştan sonra Enver Bey bir daha evine hiç dönemeyecektir.


Bahadır Metan'ın Arşivinden
Ahmediye Camisi ve Medresesi şu andaki görünüşü


Ahıska Kalesi içinde 1749’da inşa edilen Ahmediye Camisi ve Medresesi bulunmaktadır. Bir zamanlar Ahmediye Medresesinde birçok İslam Alimi yetişmiştir. Bolşevik Rejiminde hükümet görevlileri tarafından yakalanan bu masum insanlar bu cami ve medreseye doldurulmuştur. Burada toplanan insanlar çeşitli işkencelere maruz kalmışlar,kimileri Sibirya’ya sürgüne gönderilmiş kimileri de şehit edilmişlerdir. Binlerce insan haksız yere Sovyet Rejimini kurbanı olmuştur. Bahadır Metan’ın babası da bu medresede hükümet görevlileri tarafından şehit edilmiştir. Bahadır Metan henüz daha üç yaşındadır ve tüm bu olup bitenlerden habersizdir.



Bahadır Metan'ın Arşivinden
Enver Bey'in Rus Dilinde Yazılmış Beraat Belgesi

Ne acıdır ki Babadır Metan’ın babası Enver Bey’in suçsuzluğu yıllar sonra mahkeme tarafından kanıtlanmış ve suçsuz olduğuna dair beraati verilmiştir. Ancak bu gecikmiş karar şehit edilen Enver Bey’in ve ailesinin acılarını hafifletmeye yetmemiştir.

Tüm bu yaşanan olaylardan sonra üç yaşında öksüz kalan Bahadır Metan ailesi ile birlikte kendi köyleri olan Oşora’ya geri dönmüştür. Annesi Hediye Hanım altı aylık kız kardeşine hamile iken evin tüm sorumluluğunu üstlenmiştir.

Bahadır Metan 1941 yılında Oşora Mektebinde okumaya başlamıştır . O ve ailesi bundan sonra huzurlu bir hayat sürmeyi umut ediyorlardı ki bu sefer de 1944 sürgün faciası ile karşılaşacaklardı.

1944 de savaş Rusların lehine dönmeye başlamıştı. Kızıl Ordu 1944 yılı Kasım ayının 14 ünü 15 ine bağlayan gece iki yüz civarında Ahıska Köyünü basarak herkesi evlerinden dışarı çıkarmışlardı. ‘Almanlar gelip burayı bombalayacaklar, sizleri daha güvenli yerlere götüreceğiz, savaş bittikten sonra hemen yuvalarınıza döneceksiniz’ diye köylüleri kandırdılar. Herkesi Ağalık Bahçesi diye anılan meydanda topladılar. Uzun bir süre kendilerini götürecek arabaları beklediler. Nihayetinde toplanan insanları Amerikan Studabekir arabalarıyla tren istasyonuna götürürüler.Bu masum Ahıska Türklerini istasyonda bekleyen boş hayvan vagonlarına doldururlar. Böylelikle Ahıska Türklerinin meçhule yolculuğu başlamış oldu.

Yola çıkanların çoğu yaşlı,hasta,savaştan dönen yaralılar, kadın ve çocuklardı. Ruslar her istasyonda yemek ve ekmek vereceklerini söylemişlerdi. Ancak mevsimin kış olması nedeni ile alınan ekmek ve yemekler anında donuyordu. Öyle ki ekmekler balta ile kesilip dağıtılıyordu.

Ruslar her istasyonda mola anında vagonları tek tek dolaşarak hasta ve ölü olup olmadığını soruyorlar, ölenleri alıp götürüyorlar. Aileler bu durumda hasta ve ölüleri çarşaflara sararak gelen askerlere ‘yok’ cevabını veriyorlardı. Trenin ilk durduğu istasyonda gizli bir şekilde kazma ve kürek olmadan ölenleri kendi elleri ile gömüyorlardı.

Yirmi beş otuz gün hastalık,açlık ve sefalet içerisinde devam eden bu meçhul yolculuk (sürgün) sonunda ardında büyük kayıplar bırakarak sona ermiştir. Bahadır Metan tüm bu olayları henüz on bir yaşındayken yaşamış küçük bir çocuktur. Burada ancak bir kısmını sizlere aktarabildiğimiz yaşanan olaylar Bahadır Metan’ın hayatında unutulmaz ve derin izler bırakmıştır.

Gece yarısı Kazakistan’ın Çimkent vilayeti Sayram Rayonu Çernovodski (Karasu) Demir Yolu İstasyonuna gelen trenin vagon kapıları açılmaya başlanmıştır. Askerler gelen emirle herkesi vagondan apar topar aşağıya indirmeye başladılar. Evlerinden bazı ev eşyalarını getirebilenler ve getiremeyenler grup grup toplanmışlardı. İstasyonda kendilerini almaya gelecek olan öküz ve at arabalarını beklemeye başladılar. Mevsim kıştı ve hava oldukça soğuktu. Ertesi sabah beklenen arabalar gelebilmişti. Aileler çeşitli yerlere yerleştirilmek üzere arabalara bindirilirler.

Diğer Ahıskalı Aileler gibi Bahadır Metan ve ailesi de halkı Müslüman olan bir yere yerleştirilmişti. Yaşlılar ezan okuyup namaz kılarak bundan sonra aradıkları huzuru bulmak amacıyla Allah’a dua ettiler. Yerli halk yeni gelen misafirlerine sevgi ve ilgi ile yaklaştı. Bahadır Metan ve Ailesi buraya alışmakta zorluk çekmedi. Böylelikle Bahadır Metan’ın hayatında yeni bir sayfa açılmış oldu.

Burada Hükümet tarafından görevlendirilen Komisyon Bahadır Metan ve ailesini nüfusa kayıt ettiler. Çalışacak durumda olanlar Kolhoz (Kolektif Hocalık ) da çalışacaktır, okul yaşındakiler ise mektebe gidecektir.

Ardından yine Hükümet tarafından görevlendirilen Komisyon kendilerine yiyecek yardımında bulunur ve ekin ekmek için arazi verirler.

Acı günlerinin hatırası elbette hafızalardan kolay kolay silinmeyecektir. Ancak yine de Ahıskalılar vatanları olmadan hayatlarını gurbette şükran duyguları içerisinde devam ettirmeyi öğreneceklerdir.

Bahadır Metan 1944-1954 yılları arasında Kazakistan’da orta okulunu tamamlamıştır. Daha sonra tahsiline devam etmek için ailesi birlikte Özbekistan’a göç etmiştir. Tabi bu göç hiç de kolay olmamıştır. 1956’ya kadar onlara bir kazadan ikinci bir kazaya gitmek yasaktı. Özbekistan’a bu yüzden gizli ve kaçak olarak gitmişlerdir.


Bahadır Metan'ın Arşivinden
Ortaokul sonunda Bahadır Metan'ın çekilen bir fotografı


Bahadır Metan 1958 yılında Taşkent Endüstriyel Teknik Lisesinin inşaat fakültesini tamamlayıp Yeniyol, Çinaz, Akkorgan Rayonlarında 1984 yılına kadar inşaat yönetmeni olarak görev yapmıştır.

Bahadır Metan inşaat fakültesinin yanında iki üniversite daha bitirmiştir.

1963-1968 yılları arasında Taşkent Devlet Üniversitesi Tarih Fakültesini bitirerek,
gece okulundan (Lala Mektebi) Tarih Coğrafya ve Hukuk alanında öğretmenlik yapmıştır.

Tarih Fakültesinde okurken eş zamanlı olarak 1960- 1966 yılları arasında Taşkent Uluslararası İlişkiler Halk Üniversitesi Gece bölümünde Uluslararası İlişkiler eğitimi almıştır.

Daha sonra Sovyetler Birliği çapında Bilim Cemiyeti Taşkent Şubesinde faaliyette bulunmuştur.

Tüm bu parlak eğitim ve iş kariyerinden sonra Bahadır Metan yaşadığı hayat tecrübelerini ve vatan hasreti ile dolu duygularını geniş halk kitlelerine aktarmak amacıyla devlet yönetiminde görev almıştır. 1970 - 1980 yılları arasında Özbekistan'ın Akkorgan Rayonunda Milletvekilliği ve aynı zamanda Belediye Başkan yardımcılığı yapmıştır.


Bahadır Metan'ın Arşivinden
Bahadır Metan Milletvekili iken çekilen fotografı, Özbekistan


Bahadır Metan’ın hiç bitmeyen vatan özlemi onun içini kemirip durmaktaydı. En sonunda Gürcistan’ın Ahıska’ya 70 km uzağında bulunan Haşur Rayonuna ailecek göç etmiştir. Burada 13 sene Rusya’nın Roztov Şehri Haşur Şubesi Podşibnik Bilya fabrikasında baş mühendis olarak çalışmaya devam etmiştir.Böylelikle doğduğu, çocukluğunun geçtiği ve akrabalarının yaşadığı toprakları bir kez daha görme şansına sahip olmuştur.


Bahadır Metan'ın Arşivinden
Bahadır Metan'ın doğum yeri olan Aspindza Rayonunu ziyareti


1992 yılında Türkiye ile Gümrük sınır kapıları artık açılmıştır. Bahadır Metan birkaç defa Türkiye’ye turist olarak gidip gelmiştir. Türkiye’de akrabalarını arayıp onların çoğu ile buluşup kaynaşmıştır. Nihayetinde 1997 yılında Türkiye’ye ailesi ile birlikte kalıcı olarak gelmiştir.

Şu an ailesi ile birlikte Bursa’da yaşamaktadır. Emekli ve iki çocuk babasıdır. Çocukları Taşkent Devlet Üniversitesi mezunudurlar. İkisi de şu an Bursa’da müzik öğretmeni olarak çalışmaktadır. Bahadır Metan’ın eşi Medeiyet Hanım ise 40 sene Özbekistan’da Özbek Dili ve Edebiyatı Öğretmeni olarak orta okulda ders vermiştir. Şu an eşi de emeklidir.


Bahadır Metan'ın Arşivinden
Bahadır Metan'ın Türkiye'deki akrabaları ile buluşmasında çekilen bir fotograf

Bahadır Metan bu duygular ile hayata, vatanına ve akrabalarına gönülden bağlı bir insan. Bu uğurda çeşitli derneklere üye olmuş, onlara öncülük etmiş, çeşitli gazete ve dergilerde yazılar yazmıştır. Hayatını kendinden sonra gelecek olanlara ışık olmaya adamıştır, ilerleyen yaşı bu kutsal görevi yerine getirmesine mani olamamıştır halen mücadelesine devam etmektedir.


Bahadır Metan'ın çalışma masasında çekilen bir fotografı

Bahadır Metan yetmiş beş yıllık yaşadığı hüzünlü,sevinçli ve mutlu günlerini inançla, gururla ve şükran ile anıyor.

Bahadır Metan’ın hayatını ve hatıralarını burada anlatmaya ne kelimelerimiz yeter ne de zamanımız. Yetmiş beş yıllık dolu dolu geçen bir hayat dile kolay geliyor.

Bir milletin vatanı için verdiği bu mücadeleyi okudukça ve gördükçe vatanımızın kıymetini daha iyi anlıyoruz. Atalarımız da vatanımız için benzeri mücadeleler vermişlerdir. Bugün bir vatana sahip isek bunun Atalarımızın yapmış olduğu fedakarlıklar neticesinde olduğunu unutmamalıyız . En az atalarımız kadar vatanımıza sahip çıkmalıyız. Yaşanan olaylardan ve tarihten ibret almalıyız.

Özhan GÜRSOY,31.01.2009 BURSA