16 Aralık 2008 Salı

Her şeyin bittiği yerde yeni dünyalar başlar

Acı İlaçlara Alıştık, Ama Vatansızlık Acısına Alışmak Çok Zor

Yurdumuzdan çıktık kış fasılları,
Gurbette geçirdik yıl asırları
Kırgın olup kesti çok nesilleri,
Her familyadan tek tek kalan
Ağlasın.


Bizler için çok büyük zulümler etti.
Halkımızın içinde hastalık bitti.
Milletin yansı cennete gitti.
Yollarda öleni, kalan ağlasın.


1937—Atam Kabri Ahıska Kalesinde
1957- Ninem Kabri Kazakistan çölünde
1994- Anamın Kabri Azeriler elinde.
Benim kabrim bilmem kalacak nerede.?
Kabirler bir yanda, Ruhlar bir yanda.


Her şeyin bittiği yerde yeni dünyalar başlar.
1944

Kasım ayının 14'ünü 15'ine bağlayan soğuk bir kış gecesi Kızılordu tarafından yataklarından kaldırılan Ahıska Türkleri hayvanların taşındığı tren vagonlarına doldurularak uzun sürecek bir yolculuğa çıkarıldılar.
"Meçhul Yolculuk" adına verdikleri bu hadise, Anavatan'dan sürgün edilişinin başlangıcıydı.

Tarih bin dokuzyüz kırkdört senede
Salonlar düzüldü demir yollarında
Nice canların kaldı gözü elinde
Köylere selamet kaldiyen ağlasın


Bugün 300 Bini aşkın nüfusla Orta Asya ve Kazakistan'ın , Azerbaycan ve Ukrayna, Rusya'nın çeşitli coğrafyalarında paramparça dağınık halde yaşayan Ahıska Türkleri, kendi vatan ve bayrağına kavuşabilecek günü özlemle bekliyorlar.
Ortak değer yargılarına sahip olmamız sebebiyle Türkiye'den destek bekleyen Ahıskalıları Vatanlarına kavuşabilmenin sadece Türkiye'nin siyasi ağırlığını göstermesiyle mümkün olabileceğine inanıyor ve Ağabey dedikleri Anadolu insanına bu ümitle bakıyorlar.

Ahıska Türkleri, 1826-1829 Osmanlı Rus savaşına kadar diğer Türk Boyları gibi Osmanlı hakimiyeti altında yaşamış, bu savaşı Rusların kazanmasıyla da Rus hakimiyeti altına zorunlu olarak girmişlerdir.

Ağustos 1828 de tüm şehir halkı katledilerek Ahıska yakılarak yıkılarak Rusların eline geçti.

Ahıska birgül idi gitti, bir ehli dil idi gitti,söyleyin Sultan Mahmut'a, İstanbul'un kilidi gitti.

Ancak 1826 Osmanlı Rus savaşı ile her ne kadar Ahıska Türkleri Rusların hakimiyeti altına girmişse de Çarlık Devrinden 1917 Bolşevik ihtilaline kadar Ahıskalılar yaşamlarını Dil ve Dinlerinde zorlama olmadan sürdürdüler. Camilerimizde Ezan sesleri susturulmamıştı.

Aşağıdaki resim 1912 yılında Ahıska'nın Azgur Kasabasında çekilmiştir.
Resimde bulunanlar ortada İlahiyattan ismail Hoca, yine ora kısımda Rus yabancı dil öğretmeni, Hoca ile Öğretmen arasında Abdullah (1898-1992) amcam. Kız öğrenciler arasında Billur Hanım vb.


1917 Bolşevik İhtilali üe Ahıska Türklerinin Dil ve Din Özgürlükleri yasaklandı. Minarelerden Ezan sesleri susturuldu. Camiler ve Medreselerin çoğunluğu yıkıldı. Geriye kalanların Minareleri yıkılıp depo olarak ambarhanelere çevrildi. Din adamlarını hocaları astılar,kestiler kalanları ömür boyu Sibirya kamplarına sürdüler.

Kolhoz, Sovhoz (özel mülkiyetsiz kollektif ve sovyet tüzüğü ) sistemini gönüllü ad verip itirazlara bakmadan mecburlaştırdılar, özel mülkiyeti yasakladılar. Devlet tarafından mülk sahiplerinin mülklerine elkonuldu, müsadere edildi. Mülk sahiplerinin adını (kulak, burjuy) diyerek '' halk düşmanı, millet düşmanı, vatan hainleri '' diye adlandırılarak cezalandırıldılar.

Mülkiyet elden gitti. Yaşamın lezzeti kalmadı. Diyerek bir kısım Ahıskalı Türkler Türkiye'ye göç ettiler. Rusya dan Ahıska Türkleri nin göç etmelerini önlemek için Bolşevikler 1930 'lu yıllarda Türkiye sınırlarını sıkı kontrol altına aldılar. Bundan sonra Türkiye'ye gelenler Türkiye'de, Gürcistan'da kalanlarda Gürcistan' da kaldılar.

1937'de bütün Sovyetler Birliğinde olduğu gibi Gürcistan'da daha da fazlasıyla aydınların çoğunu tutukladılar. Adaletten uzak bir şekilde kurşuna dizdiler. Bir kısmını Sibirya kaplarına ve
yer altı madenlerinde tutsak olarak çalışmaya mahkum ettiler.Bununda cezaların ağırlıklarının çoğunluğu bizim Ahıskalılara düştü. Bu haksızlıkların içinde Ahıska Kalesinde idam edilenler içerisinde benim de Rahmetli Babam bulunmaktadır. Bu idam edilenler Ahıska Kalesi Toplu Mezarlığında bulunmaktadırlar. Allahın Rahmeti üzerlerinde olsun. Bu toplu mezarlığa şahitlik eden ve içerisinde tutsak edilen bir zamanlar içerisinde ilim tahsil edilen medresenin durumu virane haldedir. Virane halini gösteren resim aşağıdadır.


1930-1940 yılları arası değişik zulümler yasayan Ahıskalılar Rus Alman savaşı ile de büyük kayıplar verdiler.

1944 te savaşın Rusların lehine dönmeye başlamasıyla , Ruslar 1944 yılı Kasım ayının 14'ünü 15'ine bağlayan gece 200 civarında Ahıska Köylerini basarak herkesi evlerinden dışarı çıkardılar. "Almanlar gelip burayı bombalayacaklar, sizleri daha güvenli yerlere götüreceğiz,savaş bittikten sonra hemen yuvalarınıza döneceksiniz." Diye kandırdılar ve köyleri iki-üç saat içerisinde boşalttılar. Tabii herkes bir panik içerisinde apar topar evlerinden çıkarılarak Ağalık bahçesi diye adlandırılan meydanlığa milleti yığdılar. Gece sabaha kadar, sabahtan akşama kadar gelecek arabaları beklettiler. Sonra Amerikan stulabekir arabalarıyla tren yolu istasyonlarında bekleyen hayvan vagonlarına doldurdular. Bir akşamda tamamlanan bu operasyonla Ahıskalılar meçhul yolculuğa başladılar. Yolculuğa başlamadan önce Ruslar bize her istasyonda yemek ve ekmek verileceğini söylediler. Ancak mevsimin kış olması nedeniyle istasyonlardan alınan yemek ve ekmekler donuyordu. Ve ekmekler ancak baltalarla kesilerek dağıtılıyordu. Bu Zulmü ben 11 yaşımda yaşadım ve gözlerimle gördüm Bu yolculuk sırasında Ahıskalılar büyük kayıplarla yolculuklarını tamamladı. Çünkü yola çıkanların çoğu yaşlı , çocuk ve hastalar ile savaştan dönen yaralı ve sakatlar idi. Hatta Rus askerleri her istasyonda duruşta vagonlara tek tek gelerek hasta ve ölü olup olmadığını soruyor, ölenleri alıp götürüyorlardı. Bu durum üzerine büyüklerimiz hasta ve ölüleri sorduğunda bunları çarşaflara gizleyerek "yok" cevabını veriyor, trenin ilk durduğu istasyonda gizli ve kürek ve kazma olmadan ölenleri çöllerde kumlara elleriyle gömüyorlardı.Hatta bu şekilde cenazeleri gömerlerken uzun zaman geçmesi sebebiyle trenin kalkmasına yetişemeyenler oldu. Bu yetişemeyenlerin bazıları çileli kendi imkanlarıyla ailelerine ulaşmayı başardı. Fakat ölülerle kalanlar çok oldu.

Tren yolculuğu açlık,hastalık, sefalet içerisinde kayıplar verilerek yirmi beş ila otuz gün sürdü. Bu tren yolculuğunu yaşamış birisi olarak olanların hepsini anlatmaya ne lügatim yeter ne de zamanım.Bu yolculuğumu anlatmaya başlasam o günkü yaşadıklarımı aynen yaşıyor ve heyecanlanıyorum.

Yaşardık Kafkas'ta çok güzel yerde
Avcılık ederdik kekliği kurda
Üç Kardaşım ve dört Bacım nerde
Ana - Babadan ayrı düşen ağlasın.
Zeynul Oşoralı

İkinci Dünya savaşında Almanlara esir düşenlerin ailelerini de Sibirya kamplarına bir ömür sürgüne mahkum ettiler.Almanlara esir düşenleri Naziler çeşitli işkencelerle insanlık dışı azaplarla hayatlarına son verseler de , Malesef Ruslara geri verilen esirleri de gümrük kapılarından geçer geçmez kurşuna dizdiler.

300 binin üzerinde tahmin edilen Ahıska Türkleri büyük çoğunluğu Orta Asya ve Kazakistan'da diğerleri ise Azarbaycan'da , 1989 Fergana Faciasından sonra ise Rusya ve Ukrayna'nın 28 bölgesinde param parça ve perişan bir halde yaşıyorlar.
Ahıskalıların esasen tek bir arzusu vardır. O da vatan sahibi olmak, bayrak sahibi olmak,bir bayrak altına toplanmaktır.

Stalin'in ölümünden sonra Moskova 1956 yılında bir karar alarak her bir azınlık millet insan haklarına sahiptir. Haksız olarak sürgüne gönderilenler vatanlarına geri dönebilirler diye açıklamıştı.Bunun üzerine 1944 yılında Vatanlarından sürgün edilen Balkarlar,Karaçaylar,İnguşlar,Çeçenler,Gagavuzlar,Kalmıklar,Kırım Türkleri vb. diğer milletler (toplam 3 Milyon civarında ) kendi vatanlarına dönerken maalesef Ahıskalılar vatanlarına dönemiyorlar. Bu vatansızlığın nedeni nerede?

"Bayrakları bayrak yapan üstündeki kanlardır;
Toprak, eğer uğruna ölen varsa Vatandır.
(M.A. Ersoy)


Biz vatanın neresindeyiz.

Vatan sevgisi imandandır. Allahü Teala Türkiyeyi başımızdan eksik etmesin.Her felakette soydaşlarımız diyerek ulaşmıştır, dertlerimize derman olmuştur. Biraz daha sabır etsek biz Ahıskalıların da yüzlerine gün çalar İNŞAALLAH.

Rahmetli Turgut ÖZAL orta Asya ve Kazakistan gezisi sırasında Ahıskalılarla görüşerek Ahıska Türklerinin vatanlarına dönmelerine yardımcı olmak içinsöz vermeşti ve 150 aileyi Türkiye'ye getirmişti. Ancak bu karar yeterince uygulanmadı. Şimdi Ahıska Türkleri Türkiye Hükümetinden kendilerine sahip çıkmalarını ve Ahıskalıların kendi öz vatanlarına dönmeleri için gerekli girişimlerde bulunmalarını istediler. Yoksa Ahıska Türkleri yiyecek, içecek fakiri değildirler. Çalışıyorlar hayatlarını sürdürüyorlar. Ama deminde söylediğim gibi Ahıska Türkleri fakirdirler. Vatanlarına kavuşmayı, bir bayrak altında yaşamayı özlüyorlar.

Ayrılık ölümden beter demişler ya hani zor durumda kalan Ahıska Türklerini Devlet kanalıyla masrafsız getireceğiz diyen TBMM nin karar icrası. Yıllarca bekliyorlar, Ahıskayı bekliyen gibi.

Ahıska Dergisi "AHISKA" ve " Ahıskanın Sesi" gazetesi de Ahıska Türklerinin aynası olması münasebetiyle teşkilatçılarımızı yürekten kutlar bu şerefli çalışmalarında başarılar dilerim.

SAYGILARIMLA
Bahadır AHISKALI
BURSA

Hiç yorum yok:

Bahadır Metan Enveroğlu Kimdir?

Bahadır Metan ENVEROĞLU kimdir?


Tarih yazmak tarih yapmaktan zordur derler. Tarihi bir de bizzat yaşayan insanlardan dinlemek ve anlamaya çalışmak ise apayrı bir olaydır. Günümüzde yakın tarihin olaylarına bizzat şahit olmuş halen yaşamaya devam eden bir çok insan bulunmaktadır.Bu insanlardan birisi de Bahadır Metan Enveroğlu’dur. Bahadır Metan’ın hayatını kısa ve öz bir şekilde sizler ile paylaşmaya çalışacağım.

Bahadır Metan Enveroğlu 15.06.1934 yılında Gürcistan’ın Ahıska Bölgesininde (Aspindza Reyonunda) dünyaya gelmiştir. Annesi Hediye Hanım , babası Enver Metan Bey’dir. Annesi ,babası, kız kardeşi Bilor Hanım ve ailenin en yaşlı üyesi babaanne Mümine Hanım Gürcistan’ın Ahıska Bölgesinde 1944 Sürgününe kadar birlikte huzurlu ve mutlu bir şekilde yaşamışlardır.Ancak mutlu aile tablosu onlar için pek uzun sürmeyecektir.


Bahadır Metan'ın Arşivinden
Bahadır Metan'ın babası Enver Bey, annesi Hediye Hanım ve ortada Bahadır Metan.

1937 yılında Aspindza’da yaşayan ve Aspindza Eğitim Müdürlü’ğünde çalışan Bahadır Metan’ın babası Enver Bey’in evinin kapısı birgün hükümet görevlileri tarafından çalınır.Kapıyı açan Hediye Hanıma kocası Enver Bey’i sorarlar.Hediye Hanım da Enver Bey’in evde olduğunu,İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünde yapılacak olan toplantıya hazırlandığını ve kahvaltı yapmak üzere olduklarını söyler, görevlileri kahvaltıya buyur eder. Görevliler eve girmeyeceklerini söylerler. Görevlilerin geldiğini duyan Enver Bey onları hiç bekletmeden kapıya doğru ilerler. Daha sonra görevlilerden biri Enver Bey'in kulağına birşeyler fısıldar.Enver Bey Hanımı Hediye Hanım'a ‘ben birazdan dönerim’ diyerek görevliler ile birlikte gider.Bu ayrılıştan sonra Enver Bey bir daha evine hiç dönemeyecektir.


Bahadır Metan'ın Arşivinden
Ahmediye Camisi ve Medresesi şu andaki görünüşü


Ahıska Kalesi içinde 1749’da inşa edilen Ahmediye Camisi ve Medresesi bulunmaktadır. Bir zamanlar Ahmediye Medresesinde birçok İslam Alimi yetişmiştir. Bolşevik Rejiminde hükümet görevlileri tarafından yakalanan bu masum insanlar bu cami ve medreseye doldurulmuştur. Burada toplanan insanlar çeşitli işkencelere maruz kalmışlar,kimileri Sibirya’ya sürgüne gönderilmiş kimileri de şehit edilmişlerdir. Binlerce insan haksız yere Sovyet Rejimini kurbanı olmuştur. Bahadır Metan’ın babası da bu medresede hükümet görevlileri tarafından şehit edilmiştir. Bahadır Metan henüz daha üç yaşındadır ve tüm bu olup bitenlerden habersizdir.



Bahadır Metan'ın Arşivinden
Enver Bey'in Rus Dilinde Yazılmış Beraat Belgesi

Ne acıdır ki Babadır Metan’ın babası Enver Bey’in suçsuzluğu yıllar sonra mahkeme tarafından kanıtlanmış ve suçsuz olduğuna dair beraati verilmiştir. Ancak bu gecikmiş karar şehit edilen Enver Bey’in ve ailesinin acılarını hafifletmeye yetmemiştir.

Tüm bu yaşanan olaylardan sonra üç yaşında öksüz kalan Bahadır Metan ailesi ile birlikte kendi köyleri olan Oşora’ya geri dönmüştür. Annesi Hediye Hanım altı aylık kız kardeşine hamile iken evin tüm sorumluluğunu üstlenmiştir.

Bahadır Metan 1941 yılında Oşora Mektebinde okumaya başlamıştır . O ve ailesi bundan sonra huzurlu bir hayat sürmeyi umut ediyorlardı ki bu sefer de 1944 sürgün faciası ile karşılaşacaklardı.

1944 de savaş Rusların lehine dönmeye başlamıştı. Kızıl Ordu 1944 yılı Kasım ayının 14 ünü 15 ine bağlayan gece iki yüz civarında Ahıska Köyünü basarak herkesi evlerinden dışarı çıkarmışlardı. ‘Almanlar gelip burayı bombalayacaklar, sizleri daha güvenli yerlere götüreceğiz, savaş bittikten sonra hemen yuvalarınıza döneceksiniz’ diye köylüleri kandırdılar. Herkesi Ağalık Bahçesi diye anılan meydanda topladılar. Uzun bir süre kendilerini götürecek arabaları beklediler. Nihayetinde toplanan insanları Amerikan Studabekir arabalarıyla tren istasyonuna götürürüler.Bu masum Ahıska Türklerini istasyonda bekleyen boş hayvan vagonlarına doldururlar. Böylelikle Ahıska Türklerinin meçhule yolculuğu başlamış oldu.

Yola çıkanların çoğu yaşlı,hasta,savaştan dönen yaralılar, kadın ve çocuklardı. Ruslar her istasyonda yemek ve ekmek vereceklerini söylemişlerdi. Ancak mevsimin kış olması nedeni ile alınan ekmek ve yemekler anında donuyordu. Öyle ki ekmekler balta ile kesilip dağıtılıyordu.

Ruslar her istasyonda mola anında vagonları tek tek dolaşarak hasta ve ölü olup olmadığını soruyorlar, ölenleri alıp götürüyorlar. Aileler bu durumda hasta ve ölüleri çarşaflara sararak gelen askerlere ‘yok’ cevabını veriyorlardı. Trenin ilk durduğu istasyonda gizli bir şekilde kazma ve kürek olmadan ölenleri kendi elleri ile gömüyorlardı.

Yirmi beş otuz gün hastalık,açlık ve sefalet içerisinde devam eden bu meçhul yolculuk (sürgün) sonunda ardında büyük kayıplar bırakarak sona ermiştir. Bahadır Metan tüm bu olayları henüz on bir yaşındayken yaşamış küçük bir çocuktur. Burada ancak bir kısmını sizlere aktarabildiğimiz yaşanan olaylar Bahadır Metan’ın hayatında unutulmaz ve derin izler bırakmıştır.

Gece yarısı Kazakistan’ın Çimkent vilayeti Sayram Rayonu Çernovodski (Karasu) Demir Yolu İstasyonuna gelen trenin vagon kapıları açılmaya başlanmıştır. Askerler gelen emirle herkesi vagondan apar topar aşağıya indirmeye başladılar. Evlerinden bazı ev eşyalarını getirebilenler ve getiremeyenler grup grup toplanmışlardı. İstasyonda kendilerini almaya gelecek olan öküz ve at arabalarını beklemeye başladılar. Mevsim kıştı ve hava oldukça soğuktu. Ertesi sabah beklenen arabalar gelebilmişti. Aileler çeşitli yerlere yerleştirilmek üzere arabalara bindirilirler.

Diğer Ahıskalı Aileler gibi Bahadır Metan ve ailesi de halkı Müslüman olan bir yere yerleştirilmişti. Yaşlılar ezan okuyup namaz kılarak bundan sonra aradıkları huzuru bulmak amacıyla Allah’a dua ettiler. Yerli halk yeni gelen misafirlerine sevgi ve ilgi ile yaklaştı. Bahadır Metan ve Ailesi buraya alışmakta zorluk çekmedi. Böylelikle Bahadır Metan’ın hayatında yeni bir sayfa açılmış oldu.

Burada Hükümet tarafından görevlendirilen Komisyon Bahadır Metan ve ailesini nüfusa kayıt ettiler. Çalışacak durumda olanlar Kolhoz (Kolektif Hocalık ) da çalışacaktır, okul yaşındakiler ise mektebe gidecektir.

Ardından yine Hükümet tarafından görevlendirilen Komisyon kendilerine yiyecek yardımında bulunur ve ekin ekmek için arazi verirler.

Acı günlerinin hatırası elbette hafızalardan kolay kolay silinmeyecektir. Ancak yine de Ahıskalılar vatanları olmadan hayatlarını gurbette şükran duyguları içerisinde devam ettirmeyi öğreneceklerdir.

Bahadır Metan 1944-1954 yılları arasında Kazakistan’da orta okulunu tamamlamıştır. Daha sonra tahsiline devam etmek için ailesi birlikte Özbekistan’a göç etmiştir. Tabi bu göç hiç de kolay olmamıştır. 1956’ya kadar onlara bir kazadan ikinci bir kazaya gitmek yasaktı. Özbekistan’a bu yüzden gizli ve kaçak olarak gitmişlerdir.


Bahadır Metan'ın Arşivinden
Ortaokul sonunda Bahadır Metan'ın çekilen bir fotografı


Bahadır Metan 1958 yılında Taşkent Endüstriyel Teknik Lisesinin inşaat fakültesini tamamlayıp Yeniyol, Çinaz, Akkorgan Rayonlarında 1984 yılına kadar inşaat yönetmeni olarak görev yapmıştır.

Bahadır Metan inşaat fakültesinin yanında iki üniversite daha bitirmiştir.

1963-1968 yılları arasında Taşkent Devlet Üniversitesi Tarih Fakültesini bitirerek,
gece okulundan (Lala Mektebi) Tarih Coğrafya ve Hukuk alanında öğretmenlik yapmıştır.

Tarih Fakültesinde okurken eş zamanlı olarak 1960- 1966 yılları arasında Taşkent Uluslararası İlişkiler Halk Üniversitesi Gece bölümünde Uluslararası İlişkiler eğitimi almıştır.

Daha sonra Sovyetler Birliği çapında Bilim Cemiyeti Taşkent Şubesinde faaliyette bulunmuştur.

Tüm bu parlak eğitim ve iş kariyerinden sonra Bahadır Metan yaşadığı hayat tecrübelerini ve vatan hasreti ile dolu duygularını geniş halk kitlelerine aktarmak amacıyla devlet yönetiminde görev almıştır. 1970 - 1980 yılları arasında Özbekistan'ın Akkorgan Rayonunda Milletvekilliği ve aynı zamanda Belediye Başkan yardımcılığı yapmıştır.


Bahadır Metan'ın Arşivinden
Bahadır Metan Milletvekili iken çekilen fotografı, Özbekistan


Bahadır Metan’ın hiç bitmeyen vatan özlemi onun içini kemirip durmaktaydı. En sonunda Gürcistan’ın Ahıska’ya 70 km uzağında bulunan Haşur Rayonuna ailecek göç etmiştir. Burada 13 sene Rusya’nın Roztov Şehri Haşur Şubesi Podşibnik Bilya fabrikasında baş mühendis olarak çalışmaya devam etmiştir.Böylelikle doğduğu, çocukluğunun geçtiği ve akrabalarının yaşadığı toprakları bir kez daha görme şansına sahip olmuştur.


Bahadır Metan'ın Arşivinden
Bahadır Metan'ın doğum yeri olan Aspindza Rayonunu ziyareti


1992 yılında Türkiye ile Gümrük sınır kapıları artık açılmıştır. Bahadır Metan birkaç defa Türkiye’ye turist olarak gidip gelmiştir. Türkiye’de akrabalarını arayıp onların çoğu ile buluşup kaynaşmıştır. Nihayetinde 1997 yılında Türkiye’ye ailesi ile birlikte kalıcı olarak gelmiştir.

Şu an ailesi ile birlikte Bursa’da yaşamaktadır. Emekli ve iki çocuk babasıdır. Çocukları Taşkent Devlet Üniversitesi mezunudurlar. İkisi de şu an Bursa’da müzik öğretmeni olarak çalışmaktadır. Bahadır Metan’ın eşi Medeiyet Hanım ise 40 sene Özbekistan’da Özbek Dili ve Edebiyatı Öğretmeni olarak orta okulda ders vermiştir. Şu an eşi de emeklidir.


Bahadır Metan'ın Arşivinden
Bahadır Metan'ın Türkiye'deki akrabaları ile buluşmasında çekilen bir fotograf

Bahadır Metan bu duygular ile hayata, vatanına ve akrabalarına gönülden bağlı bir insan. Bu uğurda çeşitli derneklere üye olmuş, onlara öncülük etmiş, çeşitli gazete ve dergilerde yazılar yazmıştır. Hayatını kendinden sonra gelecek olanlara ışık olmaya adamıştır, ilerleyen yaşı bu kutsal görevi yerine getirmesine mani olamamıştır halen mücadelesine devam etmektedir.


Bahadır Metan'ın çalışma masasında çekilen bir fotografı

Bahadır Metan yetmiş beş yıllık yaşadığı hüzünlü,sevinçli ve mutlu günlerini inançla, gururla ve şükran ile anıyor.

Bahadır Metan’ın hayatını ve hatıralarını burada anlatmaya ne kelimelerimiz yeter ne de zamanımız. Yetmiş beş yıllık dolu dolu geçen bir hayat dile kolay geliyor.

Bir milletin vatanı için verdiği bu mücadeleyi okudukça ve gördükçe vatanımızın kıymetini daha iyi anlıyoruz. Atalarımız da vatanımız için benzeri mücadeleler vermişlerdir. Bugün bir vatana sahip isek bunun Atalarımızın yapmış olduğu fedakarlıklar neticesinde olduğunu unutmamalıyız . En az atalarımız kadar vatanımıza sahip çıkmalıyız. Yaşanan olaylardan ve tarihten ibret almalıyız.

Özhan GÜRSOY,31.01.2009 BURSA