AHISKALILAR ENİNDE SONUNDA VATANLARINA KAVUŞACAKTIR.
Ahıskalıların Anavatana dönme mücadelesi tam 64 yıldır sürüyor. Bu mücadele anavatan topraklarına dönene kadar devam edecektir. Hiç ümidimizi kaybetmeyeceğiz. Bu konuda yapılan çalışmalar neticesinde Avrupa Birliği’nin ısrarlı baskıları sonucu Gürcistan parlementosu olumlu kararlar almaya başladı. Önümüzde ki günlerde bu daha güzel gelişmeler olacaktır. Ahıska Türkleri durmadan yılmadan çalışmalıdırlar.
Evimizi köyümüzü aldılar,
Mecnun gibi sahralara saldılar,
Bize lazım değil İslam dediler,
Bizim halimizi gören ağladı.
Bugün bize yakışır mı?
Deyin bize yakışır mı?
Muhkem verelim kolkola,
Öz yurdumuz ola ola,
Sürgün bize yaraşır mı?
Bazı Ahıskalı kardeşlerimiz vatana dönme konusunda ümidini yitirmişler, Artık biz vatanımıza dönemeyiz yaşadığımız yerleri vatan edinelim diye karar vermişler. Buna rağmet milletimiz büyük çoğunluğu yaşlısı genciyle Öz vatanımıza dönebileceğimiz inancını taşımaktadır. Candan vatanseverliğimiz devam etmektedir. Ama ne yazık ki vatanda doğanların ve vatanın değerini bilenlerin büyük bir kısmı vatan özlemiyle yabancı diyarlarda hayata veda etmişlerdir. Vatana dönüşün olumlu kararları ve neticeleri ruhlarına ayan olacaktır inşaallah.
Mukaddes inancını kaybetmeyen Ahıskalılar er veya geç vatanlarına döneceklerdir. Bizler vatanı görecek ve orada yaşama hakkına sahip olacağız. Bu böyle sürmeyecek. Bütün dünyanın değiştiği günümüzde bize vatan kapıları açılacaktır. Vatan özlemiyle yanan Ahıskalılar sonunda öz yurtlarına döneceklerdir. Kimse ümidini kaybetmesin.
çalışmışlar, yaşamışlar, yaşadık ve yaşayacağız..
Oşora, Laşhev, İndusa, Kemze, Ota, İdumala köylerinden oluşan Nahiye veya Muhtarlık (Muhtar-Glava) İdumalalı İskender ağa sağda ayakta, yardımcısı Oşoralı Muştak efendi, Mürsel Hamid ve Seyfeddin efendi olarak dört kardeşten biri. Oturanlar sağda Tevfik efendi yazıcı, elinde kamçı Stepan Efendi polis komiseri.
Yıl 1934 Gori’ya misafirlik. Gori şehri (Gürcistan) oturanlar rahmetlik annem Hediye Hanım, Kucağında 4 aylık bahadır Metan (ben) Annem yanında Gorulu Hanımefendi,onun yanında annemin amcası Molla Haydar Goromalı (118 yaş ömür gördü, kabri Özbekistan’da) yanında Gorulu Teyze, onun yanında da annemin Bibisi kızı Zahide Halam, ayakta olanlar sağda Seide Halam annemin bibisi kızı, yanında İbrahim Enişte Zahide bibinin kocası, (1937’de babamın kaderi ile onun kaderi aynı oldu: Sovyetler rejiminin kurbanı.) Yanında Gorulu beyefendi, onun yanında üniformalı Gori Harbi Garnizon görevlisi (1939-40 Finlandiya savaşında şehit oldu.
(Yukarıdaki ki Rusça belge ona ait.) Onun yanında da karısı Makbule Halam annemin bibisi kızı (Makbule Halam 1946’da Kazakistan’da sürgündeyken gece evinde tütün demetlediği sırada Lambasına gazyağı diye yanlışlıkla benzin koyar. Lambayı yakınca çıkan patlama ile kendisi de yanarak feci şekilde hayatını kaybeder.) Bu resimdekilerden sadece ben Bahadır Metan hayatta bulunmaktadır. Diğerleri Allah’ın rahmetine kavuştular.
Yıl 1937 Resimde Oşora. Sağda Oşoralı Adilhan okul müdürü, yanında Anser amcam öğretmen ve Sergo Gürcü dili öğretmeni. ( Resim dedemin kardeşi Mürsel Efendinin bahçesindeki kocaman ceviz ağacının kökleri üstünde çekilmiştir. Ceviz ağacı arasında üstte soğuk çeşme mevcut idi. Önünde aşağıda küçük ırmak suyu yukarı Oşoradan akıp gelirdi.)
( Annemin hatırasından; Aspınza’da durduğumuz evde sabahleyin erken dış kapı döğüldü. Babam lavobada imiş kapıyı annem açıyor. Kapıda ikisi üniformalı birisi sivil üç hükümet görevlisi '' Metanov Enver evde mi diye '' soruyor. Annem '' buyurun girin evde kahvaltı sofrası hazır '' diyor. Onlarda '' içeri girmeyiz kendisini çağır '' diyorlar. Babam geliyor. Onlar babamın kulağına bir şeyler fısıldıyor. Babam arkasına bakarak '' Hediye Hanım ben biraz sonra gelirim telaş etme '' diyerek görevlilerle gidiyor. Arkasından annemin bibisinin kızı gelip babamı soruyor. Annem olayı anlatıyor. “ Eyvaaah, Onu da götürdüler. Baksana çarşıya, yakaladıklarını götürüyorlar.” diyor. Bunu duyan annem fenalaşıp bayılıyor. Kendine gelince acı akibetle karşı karşıya kalıyor. Sonradan babam hakkında beraat kararı veriliyor ama iş işten geçmiş oluyordu.
Yıl 1941 Aspingza. Ortada Oşoralı Zodogilin Ahmet Aspinzade Okul müdürü, sağında ve solundakiler bayan Gürcü öğretmenler. Anser amcam ve Hasan eniştem, Seide Halamın kocası Azeri, önünde oğlu Tevfik. Tevfik Gence’de yaşıyor. Bu resimden 16 gün sonra Alman Savaşı patlak verdi. Erkeklerden ikisi hariç hiçbiri savaştan kurtulamadı. Allah’ın rahmeti üzerlerine olsun. İşte bu resim savaştan ve sürgünden önceki barış ve mutluluk içindeki yaşam tarzımızı gösteriyor.
Oşora’da öğretmen karı-koca, Anser Amcam ve Narınç Hanım ile bizim evde duran Nahiye doktoru Valiko. İkiside Alman savaşına gittiler. Amcam dönmedi. Dr. Valiko’dan da haber alınamadı.
Yıl 1981 Oşora. Resimdeki bu evde; ben Bahadır, babam Enver, dedem Hamid, Hamid Ağa'nın kardeşleri Muştak, Mürsel, Seyfettin ve Mavi Bibiler dünyaya gelmiştir.
Dedem Hamid Ağa'nın dokuz çocuğu; Abdullah Amcam (1898 Oşora - 1992 Bakü), Adalet Bibim ( 1896 Oşora - 1957 Kazakistan ), Rıza Amcam ( 1901 Oşora - 1926 Oşora), Ziya Amcam ( 1903 Oşora - 1925 Oşora ), Gayet Bibim ( 1905 Oşora - 1975 Buhara , Özbekistan), Mehmet Amcam ( 1906 Oşora - 1937 Azgur ), Ahmet Amcam ( 1908 Oşora - 1981 Bakü), babam Enver (1912 OŞora - 1937 Ahıska Kalesi ), Anser Amcam (1914 Oşora - 1943 Alman Savaş'ında şehit oldu).
Yukarıda adları geçenler bu evde dünyaya gelmişlerdir. Şu anda bu doğmuş olup sağ olan sadece ben Bahadır ve kız kardeşim Bilor ve çocukları hayattadır.
Geçimişlerimizi rahmet ile anıyoruz..
Yıl 1981. Ben Önbekistan’da yaşıyorum ve Ahıska milletvekiliyim. Resmi izinli olduğumuz bir zamanda ailevi topraklara ziyaret etme isteği içimi kaplıyor. Hemen ailemi toplayıp Oşora’ya doğru yola çıkıyoruz. Sürgünlük zamanında elimizden alınan evimizin ve köyümüzün halini merak ediyordum.
Bizden sonra da çok değişiklikler olmuştu. Peşimizden köyümüze ve evimize Gürcistan’ın batı bölgesi Raça ve daha sonra Acara bölgelerinden göçler olmuştu. Zorunlu olarak tazminatlarla yapılan bu göçlerde bize ait ev ve araziler başkalarına verildi. Hatta Acarlara iki katlı evler yapılarak verildi. Yıllar sonra gittiğim Oşorada güzel günler geçirdim. Bu bölgeye yerleştirilenler bizimle samimi ilgilendiler. Burada kendi evimide ziyaret edip bizim aile evimizde oturan aile ile tanıştık. Bizleri çok iyi karşıladılar. Ayrılırken de bizim için büyük bir piknik organize ettiler. Çok iyi ağırladılar. Bende kendim ve ailem adına teşekkür ederek Taşkent’e davet ettim. Bu arada bizi uğurlayanlardan '' Eee Dorogoy (değerli) Bahadır, Özbekistan nerede bizler nerede, Tiflis’e dahi gidemiyoruz. Oraya nasıl geliriz '' dediler. Ama ben onlara ısrarla adresimi vererek “ Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur” deyip adresimi verdim. Doğduğum topraklardan hüzünle ayrılıp Taşkent’teki evimize döndük.
Kısa bir süre sonra sürpriz bir şekilde Oşoradan mektup geldi. Yollayanlar ise bizim evde oturan aile idi. Mektupta, '' Oğlumuz Soso Koberidze, Afganistan savaşında ayağından yaralanıp Taşkent Harbi Gospitalinde yatıyormuş. 04.09.1981’de bizi Taşkent havaalanında karşıla. Oğlumuzu görmeye geliyoruz. '' diyorlardı. (Asker Soso’nun annesi ve dayısı bizim evde doğmuştur.) Onların Taşkent’e gelmesine üç gün kalmıştı. Mektubu aldıktan sonra ben evime öğle yemeğine gelmiştim. Mektubu evdekilere okuyup “Hazır olun Taşkent’e Gospital’e gidiyoruz.” dedim. Hemen hazır oldular. Birde yiyecek sepeti hazırladık. Kısa zamanda Gospitala vardık. Burası hükümet tarafından sıkı yönetim altında tutuluyordu. Konuştuğum görevlilerden birisi her gün onlarca yaralı ve 50-60 kadar teneke tabut geldiğini söylüyordu. Biz Afganistan’dan yaralı gelen Gürcistan’lı Soso Koberidze’yi ziyarete geldik deyince, izin almak için Gospital Albay Palkovnik’e başvurmamaızı söylediler. Ben de odasına girdim. O harbi üniformalı idi. '' Dinliyorum, buyur '' dedi, '' Ben akrabamız Afganistan’dan yaralı gelmiş (Akrabası olmayanlara izin verilmediği için böyle söyledim.) izin verin ziyarete geldik.'' Askerin adını soyadını sordu, söyledim. Sonra benim kimliğime baktı. Bana dönerek “ Dorogoy nasıl akrabasınız anlamadım. O Koberidze sen Metanov?” dedi. Ben dedim ki '' Tovarış Polkovnik bu uzun hikaye, Bizleri 1944’te buralara sürdüklerinde onlarıda Gürcistan’ın öteki bölgesine bizim yerlerimize zorunlu sürmüşler. Ben ve ailem bir süre evvel köyümüze ve evimize ziyarete gittik. Orada bizim evde doğan annesi ve dayısı ile samimi görüştük. Bu sırada soso savaştaydı.
Biz onlarla bir ev iki aile gibi dost olduk. bende onlarda aynı evde doğdukları için birbirimizi yarım akraba olarak kabul ettik.''
Üç gün sonra Akkorgan’dan ben eşim Medeniyet Hanım Taşkent havaalanına Gurastanlıları karşılamaya gittik. Bizi görürgörmez annesi hemen, “Haydi Bahadır bizi oğlum Soso’nun yanına götür, onu çok özledim.” dedi. Bunun üzerine bende Soso’nun bana verdiği mektubu ve resimleri ona verdim. Bir yandan sevinerek bir yandanda üzülerek gözyaşları ile mektubu okudu. “Haydi hemen Mari’ye gidelim” dedi. bende Mari’ye onlar için üç bilet aldığımı ancak uçağın iki gün sonra uçacağını söyledim. Sonrada “ Haydi oturun arabaya şimdi bizim eve gidiyoruz. Benim misafirimsiniz. İki gün bende kalacaksınız.” diyerek onları evime götürdüm. Zamanı gelince de onları uçağa bindirerek Mari’ye yolcu ettim. 10 gün orada oğullarıyla kalarak Soso’yu Tiflis Gospitalına transfer yaptırdılar. Daha sonra bana yolladıkları mektupta, Aşırı sıcaklardan 10 günde on kilo verdiğini yazarak, Bizim yaşadığımız yerler cennet gibiymiş te farkında değilmişiz diyorlardı.
Hoşbaht değil gurbetlerde şah olan,
Hoşbaht insan vatanında olandır.
İnsan demem vatanından yılana,
Rast gelmedin hiç gurbette gülene.
1944-1954 yıllarında Kazakistan Sayram rayonu.1954-1984 yıllarında Özbekistan Akkorgan rayonu. Yukarıdaki resimde Taşkent Devlet Ped. Enstitüsü bitirmiş olanların venetkası (Tablosu). Yukarıda ortada Bahadır Metan Sınıf rehberi.
Yıl 1981 Akkorgan Özbekistan. Resimde sürgünde yaşayan Ahıskalıların bir kaçı. İşte bu insanlardan çoğu vatan özlemiyle ah vah ile ömürlerini geçirdiler. Ne vatanı ne de Türkiye’yi göremeden gidenlerde var.
Gürcistan Birinci Cumhurbaşkanı olacak Zivyad Gamsahırdıya ile kalabalık bir toplantıda Ahıskalılar konusuna değinerek meselemizi anlatırken, üniversite öğrencisi bir genç kızın vatan Ahıska’ya dönme konusunda ateşli itirazlarda bulunup sert konuşması beni ve Leylayı çok üzdü. Bende sabır etmeden “ Gamsahurdıyaya Zivyed Konistantinoviç niye izin veriyorsun böyle provokasyon çıkışlara, Ahıskalıları böyle mi anlatıyorlar millete” deyince, o da bana '' Bahadır pust govaryat (koy söylesinler) söz erkinliği varya '' diyerek susturdu.
“Çak çak başını yorar, değirmen işini görer.” Ahıskalılar uyumuyorlar. Hak yolunu bulacak diye ümidi kesmiyorlar. Vatana dönmek konusunda çalışıyorlar. Hayatta çekilen dertlerin içinde en ağırı vatan derdidir. Çünkü vatansız hiç bir şey olmaz. Vatansız insanın ne yüzü güler, ne işi yürer, hiç bir şey olmaz.
Gürcistan yaşantımızdan diğer resimler (1934-1944 onbir sene, 1984-1997 onüç sene)
Yine samimi komşularımızdan birisi olanPogos Ağa ve eşi Elene Hala, oğulları Şota, Volodya gelini ve torunu Maya. Biz yaşadığımız yerlyerde komşularımızla çok samimiydik. Resimde elimde Pogos ağanın vefatı nedeniyle elimde portresi ile taziyeye gitmiştim.
Ahıskalılar nerede olurlarsa olsunlar Ahıskalıdırlar. Bunu inkar edenler Ahıskalı değildirler. “ Soyunu yitiren, soysuz olur.” demişler. Kimsenin soyunu sopunu bulmak benim görevim değil. Kendi öykümü düzenlemek bana yeter. Benim aile secerem ve kimliğim benim kim olduğumu gösterir.
“Oğlum, sen otobüs kaçırmış bir milletin çocuğusun.”
Sen tarihini bilmezsen coğrafyanı başkaları çizer. Sen Ahıskalı müslümansın. Sen bununla gurur duymalısın.
Yurdumuzun ala çiçek meşesi,
Vatan ki diyerler yürek köşesi,
Gurbetçilik bizim halgın peşesi,
Vatanı görmezden ölen ağlasın.
O güzel Allahım yolumu açsın,
İyi hava isteyen vatana kaçsın
Soğuk pınarlardan suyunu içsin,
Ala göz yaşını silen ağlasın.
Kadir mevlamın dermanı çoktu,
Allahtan gelenin heppisi hakdır,
Yüz yılda dursak binamız yoktur,
Bozulup gidende kalan ağlasın.
Yeter bunca zulüm olmaz ey Allahım,
Vatan deyip çektik, hala çekeriz,
Etme bizi gurbetlerde padişah,
Vatanımda torba takda dilendir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder