AHISKALI ABDULLAH METAN HAMIDOGLU
"BİZ OSMANLIYIZ."
TÜRK DÜNYASINDA EN AZ BİLİNEN VE EN AZ YAYIN YAPILAN TOPLULUK AHISKA MÜSLÜMANLARIDIR.
Hamid Ağa'nın oğlu, Seyfeddin Metân'ın yeğeni Abdullah Metan (1898-1992)
ACILI AHISKA GÜNLERİNDEN BİR HATIRA
"BİZ OSMANLIYIZ."
TÜRK DÜNYASINDA EN AZ BİLİNEN VE EN AZ YAYIN YAPILAN TOPLULUK AHISKA MÜSLÜMANLARIDIR.
Hamid Ağa'nın oğlu, Seyfeddin Metân'ın yeğeni Abdullah Metan (1898-1992)
ACILI AHISKA GÜNLERİNDEN BİR HATIRA
TARİHİNİ BİLMEYENLERİN COĞRAFYASINI BAŞKALARI ÇİZER...
Rahmetli Abdullah Metan; " Biz Osmanlıyız. Osmanlı olmaktan gurur duyuyoruz."
Abdullah Metan. 1934 yılında ailesiyle Türkiye'ye göç etmek isledi. Kendisine göç etmek için yardımcı olacağını söyleyen birisi devreye girdi. Aracılık yapan bu kimiyle Türkiye yolunu çıkarlar. Ancak aracılık yapan şahıs ihanet eder. Abdullah Metan ve ailesini gümrüğe götürüp görevlilere ''Bunlar Türkiye'ye kaçıyorlardı, ben onları yakalayıp getirdim'' diyerek teslim eder.
Bu kaçma teşebbüsünün başarısız olması nedeniyle dört yıl hapis cezasına çarptırılır. Ceza süresince Volga-Don Elektrik Santrali İnşaatında çalıştırılır. 1938 yılında beraat etmesine rağmen, serbest bırakılmayarak 15 sene evine dönmemek şartıyla Dağıstan'da çalışmaya mecbur ediliyor.
Burada üniversiteden sınıf arkadaşı olan ve Derbent'le Eğitim Müdürlüğü görevinde bulunan arkadaşının yanına gider. Arkadaşının yardımıyla bir okula matematik öğretmeni olarak tayin edilir.
1953 yılında Stalin'in ölümüne kadar ailesi ile burada yaşar. Daha sonra 1953'te Azerbaycan'a döndü. (Kendisi 1930'da Azerbaycan Bakü Devlet Üniversitesini bitirmişti) Baku'nun Merdeken kasabasında 256 nolu okulda öğretmenliğe devem etti Hayatının son dönemin burada geçiren Abdullah Metan, 1992 yılında vefat etti.
Benim amcam olan Abdullah Metanın önemli nasihatleri vardı. 1991-92 yıllarında Şovyetler Birliğinin dağılmaya başladığı dönemlerdi. Demir Perdeler yıkıldı. Dış ülkelere sınır kapıları açılmaya başlamıştı. Bu sırada 93-94 yaşlarında olan Abdullah Amcam bana şunları söyledi:
" Biz Sovyetler Birliği döneminde yurtdışında veya Türkiye'de akrabalarımız var diyemezdik. Diyenlerde çeşitli şekilde suçlanarak cezalandırılırdı. Hatta bazıları Sibirya kamplarına sürgün edildi. O dönemler geride kaldı. Zaman değişti Türkiye'de akrabalarımız yok değil var. Var.var,var. Aç not defterini yaz. ''
Amcam bana ailemizle ilgili bütün bilgileri yazdırdı.
Amcam Seyfettin Metan 1874 Oşora doğumlu. Azgur'dan evlendi ve orada yaşadı. Oğulları Alaaddin 1901 Azgur doğumlu. Nusreddin 1906 Azgur doğumlu, kızlın Kebire 1909 Azgur dogumlu. Nazire 1912 Azgur- doğumlu Mürsel Amcamın beş oğlundan Nazım ve Ahmet hariç diğer üç oğlu Türkiye'deler..
Amcam Seyfettin Metan 1874 Oşora doğumlu. Azgur'dan evlendi ve orada yaşadı. Oğulları Alaaddin 1901 Azgur doğumlu. Nusreddin 1906 Azgur doğumlu, kızlın Kebire 1909 Azgur dogumlu. Nazire 1912 Azgur- doğumlu Mürsel Amcamın beş oğlundan Nazım ve Ahmet hariç diğer üç oğlu Türkiye'deler..
Asım 1902 Oşora doğumlu, Kazım 1905 Oşora doğumlu, Nufil 1912 0şara doğumlu.
Bana bu tarihleri veren Amcam şu tavsiyede bulundu ;
" Benim yaşım 93 oldu. Türkiye'yi görmek ve orada yaşamak bana nasip olmadı. Sen inşaallah gideceksin oraya. Artık sınır kapıları açıldı. Bundan sonra akrabalarımı, yakınlarımı sen bulacaksın. Türkiye'ye gideceksin ve bizleri oradakilere anlatacaksın. Belki orada bizi hatırlayanlar olur. Belki bizim neslin torunlarını bulursun oralarda. Tekrar akrabalık bağlarını kurarsınız. "
Amcam 1992 yılında vefat etti. O günden sonra bende Türkiye'ye gelerek akrabalarımı araştırmaya başladım. Yıllardır süren bu çabalarımla
bir çok ailenin buluşmasına vesile oldum. İnşallah bundan sonra Ahıska'lı akrabakalarımızın ve yakınlarımızın buluşmalarına gayret etmeyi sürdüreceğim.
bir çok ailenin buluşmasına vesile oldum. İnşallah bundan sonra Ahıska'lı akrabakalarımızın ve yakınlarımızın buluşmalarına gayret etmeyi sürdüreceğim.
Ahıska Türklerinin başına gelenleri, Türk dünyası dahi
bilmiyor.
bilmiyor.
Birinci Dünya Savaşı Kayzer Almanya'sının mağlubiyeti ile tamamlanmıştı. Rusya'da ise 1917 İhtilali nedeniyle millet iki cepheye bölünmüştü. Bir kısmı Bolşevik diğer kısmı da Menşevik olarak birbirleri ile savaşmaya başlamışlardı. Rusya'da ki bu iç savaşlar 1918 yılından 1924'e kadar sürdü.
Azerbaycan'da Musavatçılar, Ermenistan'da Daşnatlar, Gürcistan'da Menşevikler, Rusya'dan koparak bağımsızlıklarını ilan elliler. Bunların içinde bağımsız Gürcistan Cumhuriyeti üç sene kadar sürdü. 1921 yılında Kızılordu işgaline uğrayan Gürcistan'da ilk Gürcistan Cumhurbaşkanı Noya Cordanya Hükümeti dağıtıldı ve yerine Bolşevik Hükümeti kuruldu.
Bolşevik-Menşevik çatışmalarının sürdüğü 1919'un karışıklığı arasında Abdullah Metan, Azgur'dan amcası Seyfettin Amcanın evinden ayrılıp Oşora'ya giderken Azgur Ağara yolu üstünde bir grup Menşevik tarafından yakalanıyor.
Bu gurubu yol kesen soyguncular olduğunu zanneden amcam Abdullah, kolunda taşıdığı çok az bulunan ve altın olan kıymetli saatini yol kenarına atıyor. Yakalayanlar amcamı sorguya çekiyorlar. Menşevikler kimlik tespiti yapmaya çalışırken oradan geçen birisi yol kenarındaki saati farkediyor.
Bu kişi kargaşadan istifade ederek kimseye belli etmeden saati yol kenarından alıp cebine koyarak oradan uzaklaşıyor. Amcam da bunun farkına varamamıştı. Daha sonra ise bu grup amcamı apar topar Ahıska garnizonuna götürüp gözaltında bulunan kalabalığın içine atıyorlar.
Sorgu sırası amcama gelince Garnizon Komutanı Zoryan amcamı makamına getirtip sorguya çekiyor. "Yavrum sen ne sebeple buraya getirildin" diye soruyor. Amcamda " Ben Azgurdaki Seyfettin amcamın evinden Oşorada ki evime dönüyordum. Yolda yakalayıp buraya getirdiler." diyor. "Peki oğlum sen Oşorada kimlerdensin" diye soruyor komutan. Amcam da Aşahki Oşoralı Hamid Ağanın oğlu Metangildenim deyince. Komutan Zoryan iki Garnizon görevlisini çağırarak "Bu delikanlıyı Oşoraya gideceği yere götürüp teslim edin, başına birşey gelmesin." der.
Yolda terk edilen saat ise çok zaman geçmeden harika bir şekilde sahibinin eline geçiyor. Saatin yol kenarına atılmasını fark edip gizlece alan yolcu, Azgurlu Canogillerin ve Seyfettin Efendinin yakın komşuları çıkıyor. Azgurlu Mampre isimli bu kişi daha sonra amcama saatini teslim ediyor.
YIL: 1984 .. Bu zamana kadar köprünün altından çok sular aktı...
40 senelik vatan özlemiyle Özbekistan sürgününden Gürcistan'a öz anavatanımız Ahıskaya izin verilmeseler de 70 km mesafedeki Haşur Kazasına gidip yerleştik. Vatan kokusuyla ve vatan hasretiyle tam 13 yıl komşularımızla dostça barış içinde güzelce yaşadık. Taa 1997'de Türkiye'ye ailece göç edene kadar.
40 senelik vatan özlemiyle Özbekistan sürgününden Gürcistan'a öz anavatanımız Ahıskaya izin verilmeseler de 70 km mesafedeki Haşur Kazasına gidip yerleştik. Vatan kokusuyla ve vatan hasretiyle tam 13 yıl komşularımızla dostça barış içinde güzelce yaşadık. Taa 1997'de Türkiye'ye ailece göç edene kadar.
Gürcistan'da 1984-1997 arası 13 senelik yaşantımız süresinde, köyüm Oşoraya ailece sık sık ziyarete giderdik. Köyümüze diğer köyler gibi bizim de sürülmemizden hemen sonra Gürcistan'ın diğer bölgelerinden olan Kuteisi, Raca ve Acara bölgelerinden daha sonraları büyük imtiyazlarla göç edenler ile yakından tanış olduk. Barış ve dostluk içinde temaslarımız oldu. Gürcistan Haşur yaşamımızda Azerbaycan'dan Abdullah Amcam bizleri ziyarete gelirdi.
Özbekistan sürgün günlerimizde de öyle idi. Abdullah Amcam Ahıska sürgününü yaşamadı çünkü onlar o zaman Dağıstan sürgünündeydi. 1953 yılında Stalin'in ölümünden sonra beraat etti ve Azerbaycan'a döndü. Merdekan kasabasında ortaokul öğretmeni olarak hayatının sonuna kadar yaşadı.
1984 yılında Gürcistan yaşamımızda bizi ilk ziyarete geldiği zaman Abdullah Amcam, 1919'da ki Azgur olaylarını bizlere anlattı. Bana Azgur'a gidip gitmediğimi sordu, ben gidiyorum deyince de bana bir görev verdi. " Azgur'a bir dahaki gidişinde Mampregili bulacaksın. Belki şu anda hayatta olmayabilir ama sen ailesini bul. 1919 olaylarını benim sana anlattığım gibi sen de onlara anlatacaksın. Benim onlara borcum kalmasın. Birde şu küçük hediyemi onlara götür. " diyerek bir paket verdi. Bunun üzerine bende çok geçmeden ailemle Azgur'a gittim. Azgur'da daha önceden tanış olduğumuz ( eşim Medeniyetgille Canogillere kapı komşusu olan) Manuşak hala oğlu taksici Aşot, Arpen Hala Mutaiyanlarla (Azgur'lu Mamahlardan Ömer Amcanın karısı) görüşüp Mampregilleri sorunca onlara komşu olan Maprenin kızı Yeva'yı çağırdılar. Ben onlara amcamın Azgur'da 1919 yılında yaşadığı olayları anlattım ve gönderdiği hediyeyi Yeva Hanıma verdim. Geçmişte yaşanmış böyle bir olaya şok oldular ve amcama teşekkür edip samimi selamlarını yolladılar.
Ahıska'da farklı dinlerin mensupları barış içinde yaşıyorlardı..
Bu olay bana şunu hatırlattı. Atalarımız boşuna dememişler;" iyilik et, taş altına koy. Bir gün gelir o iyilik seni bulur." diye.
NE MUTLU İMİŞ OSMANLIYIM DİYENLERE..
1971 yılında yıllık tatilim döneminde Kuzey Kafkasya Stavrapol ülkesi Kıslavodski dinlenme Sanatoryumundan çıkarak parka gittik. Parkın bir köşesinde yaşlı bir adam Kuk üste oturarak gelip geçenlere salatalık turşusu ve salamura satıyordu. Ben de bu yaşlı adamın yanından geçerken selam verdim. Yaşlı adam birden yerinden sıçrayarak ayağa kalkıp selamımı aldı. Yürürken yaşlı bir adamı nasıl olurda genç birisinin selam vermesiyle heyecanlanıp ayağa kalkar diye düşündüm. Hemen geriye dönüp yaşlı satıcının yanına gittim. '' Amca sormak ayıp olmazsa bana nereli olduğunu söylermisin ? '' dedim. O da hiç tereddüt etmeden güzel bir Türkçesiyle "Hayastanlıyım" demez mi. (Yanı Ermenicede Ermenistan demek) Ben bu cevap karşısında bir defa daha şaşırdım. "Nasıl olur amca, Hayastan'da Türkler var mı ? diye sorunca yaşlı satıcı içini çekerek " Ah oğlum, Ah. Biz eskiden Osmanlıydık. Kahrolsunlar aramıza nifak sokanlara. Oğlum biz bir zamanlar Erzurum'da yaşadık. Taşına toprağına kurban olduğum Erzurum'da..." derken öfkeyle ve heyecanla cebinden mendilini çıkarıp akan gözyaşlarını silmeye başladı. Bu yaşlı Ermeni satıcı Türklere ve Osmanlıya olan muhabbetini elinde olmayarak haliyle bize gösteriyordu...
Bende bir insan olarak- geçmişin zigzaglarında dolaşarak o günleri hayalen gözümün önünden geçirirdim. Biz de çok tekrar edilen "Ne mutluymuş Osmanlıyım diyenlere.." sözü hatırıma geldi ve bende "Nereden, nereye " diyerek derin bir "Ahh.." çektim.
Bahadır AHISKALI
BURSA
BURSA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder