16 Aralık 2008 Salı

Ahıskalı Cezayir Ağa ve Seyfettin Efendinin Yaşam Mücadelesi

Cezayirağa'nın Şeceresi

Geçmiş Olan Daha Gelecektir, Gelecek Olan İse Buradadır
Gerçek İnsanların Gerçek Hikayesi

Dedeleri Bir Olanların Torunları Birbirine Yabancı Kalmasının Nedeni Nerede ?
Daha onbir yaşındayken Ailemle Sürgün Olayını Yaşadım

" Alman savaş uçakları bugün veya yarın buraları da bombalayacaklar. Sizleri buradan daha güvenli yerlere götüreceğiz. Savaş bitince hemen yuvalarınıza, evlerinize geri döneceksiniz." diyerek kandırılan toplam 220 köye yakın Ahıskalı Müslüman aile çoluk çocuk, yaşlı genç, savaştan dönen yaralı ve sakat demeden hayvanların taşındığı vagonlara doldurularak trenlerle sürgüne gönderildiler. Yaklaşık 20-25 günlük tren yolculuğu gece gündüz durmadan devam etti. Orta Asya ve Kazakistan çöllerine sürülenlerin yanısıra Alman savaşında Almanlara esir düşenlerin aileleri de Sibirya kamplarına sürüldüler.

Bu sürgün olayını ben daha 11 yaşındayken ailemle birlikte yaşadım. Sürgünlük söylerken çok kolay telafuz ediliyor. Bir de sürgünü yaşayandan ne demek olduğunu dinlediğinizde, acı, ızdırap ve gözyaşıyla dolu günler geceler, ayrılıklar ve parçalanmalar olduğunu anlayabilirsiniz. (Bu konuda çok yazılar yazılmış ve yazılacaktır da...)



Benim sizlere aktaracağım bu olaylar Ahıska bölgesinde yaşanmış gerçek bir hayat hikayesidir. Sürgünden önce Cezayirağa ve Azğur'da kalan annesi Naile Nine (vefatı 1937), eşi Zübeyde Hanım (vefatı 1933), kızı Gülbaton (Sisina 1909 Azğur doğumlu, vefatı 1984 Özbekistan Taşkent vilayeti. Akkorgan rayonu Alimkent kasabası) ve Rusya'da kalan oğlu Murteza (1910 Azğur doğumlu 1979'da Azerbaycan'ın Gence şehrinde vefat etmiştir. Bunların başıma gelenler.. Neler neler ve daha neler..

Cezayirağa'nın Rusya'da Ekim ihtilalinden sonra Azğur yaşamı biraz farklıydı, zenginliği yeterli, çoluk çocukları, akraba ve tanış biliş çevresi geniş bir yaşam sürdürmüştür. Ama bazı sıkıntılarıda yok değildi. Bazı kıskanç insanlar tarafından tarladaki ekinleri yakılmış, bağ ve bahçelerindeki ağaçların büyük bir bölümü kesilerek zarara uğratılmıştı. Böyle olumsuz davranışların verdiği sıkıntılar nedeniyle Cezayirağa ailesi ile birlikte Ahıska şehrine taşınıyor. Burada bir kahve ocağı açarak çalıştırmaya başlıyor. Dayı bibi çocukları olan Seyfeddin Efendi ile de burada dükkanları bulunuyor. Alışverişle de uğraşıyorlar.

Rusya'da ihtilalden sonra 1918-1922 yılları arasında iç savaşlar patlak veriyor. Bu savaşların nedeni Bolşevikler ile Menşeviklerin anlaşmazlıklarıydı. Bu sıralarda bir kaç Ahıskah Müslüman köylerine düşen toplar (bombalar) nedeniyle soykırım tehlikesinden endişe eden halk panik halde köylerini terk ederek ormanlara kaçtılar. Birkaç Azğurlu ailede Cezayirağa'nın Ahıska'da ki evine sığınmışlardı.

Aylarca süren bu sıkıntılı durum barış anlaşmasıyla sona erdi. Kaçan aileler köylerine, evlerine geri döndüler. Terk edilen evlerden bazıları ise yağmalanmışlardı. Bazı köy ve evlerde ise mübarek inekler doğum yapmış memelerinden sütler akıyor, tavuklar yumurtlamış ve kümesler yumurtalarla dolup taşmıştı.
İşte böyle insanoğlunun başına neler neler gelebiliyormuş.
Yukarıda anlatılan olayların detaylarını İndusali Tüti ninem ve Musa dedemden dinlemiştim.

Yıl 1926-1928 arasıydı. Sovyet hükümeti Kolhoz ve Sovhoz (kollektiv ve sovyet tüzüğü) sistemini yürürlüğe koydu. Bu sistemle kişilerin özel mülk sahibi olması yasaklandı. Şahıslara ait bütün özel mülklere Sovyet Hükümeti tarafından el konuldu. Mülk sahiplerininde büyük bir bölümü Ruslar da dahil Sibirya kamplarına sürgüne gönderilerek mahkum edildi. Bu insanlardan büyük bir bölümü sürgün sırasında hayatlarını kaybettiler.

Bu uygulamalardan Cezayirağa ile Seyfeddin Efendi de zarar görenlerdendi. Bu iki insanda mallarına el konularak Sibirya kamplarında mahkum edildiler. Bir buçuk yıl kadar sürgün yaşayan iki dost, bir görevlinin yardımı ile Sibirya'da ki sürgün kampından kaçtılar. Çok güç şartlarda ve sefaletli bir şekilde yapılan yolculuktan sonra bir gece vakti Azğur'daki evlerine ulaştılar. Cezayirağa sabaha karşı geldiği evinin penceresine yavaşça vurarak ev halkını uyandırmak istiyor. Ramazan ayı olması münasebetiyle zaten kızı Sisina (Gülbaton) sahur yemeği hazırlamaya kalkmış ve sacda bazlama pişirecekmiş. Pencere tıklamasını duyan Sisina perde arasından bakınca babasını görmesiyle birlikte koşarak kapıyı açmış. Bu arada heyecan ve sevinçten " Babam geldi, babacığım " diye yüksek sesle bağırıyor. Babası da " Kızım sus, sus kimseler duymasın ben kamptan kaçtım geldim. Çabuk eve girelim" diyerek eve girerler. Evdekiler sevinç gözyaşlarıyla babalarına sarılıyorlar ancak bu fazla uzun sürmüyor. Bu 10-15 dakikalık kısa görüşmeden sonra Cezayirağa cebinden bir pırlanta yüzük ve bir çift küpe çıkararak "Kızımcan bu sana benden, Ben buralardan uzaklaşmak zorundayım. Türkiye'ye gidiyorum. Arkadaşlarım beni kapıda bekliyorlar. Şimdi gidiyorum ama hiç üzülmeyin en kısa sürede geri dönüp sizleride buradan kurtaracağım. " diyerek ev halkıyla vedalaşır.

Cezayirağa (1872 Hırtız -1964 Kars) tek başına , Seyfeddin Efendi ise tüm ailesiyle (eşi Hacer Hanım, oğullan Alaaddin, Nusreddin, kızları Kebire ve Nazire hanımlar) Süleyman adındaki bir Azğur'lunun aracılığı ile Azğur'dan Kobeze yoluyla Blordza'yı geçip Türkiye'ye geçtiler.

Türkiye'de bir süre kaldıktan sonra Cezayirağa Azğur'da kalan aile fertlerini teker teker yanına getirebilmek için harekete geçer. Güvendiği birisine ailesinin adresini vererek memleketine gönderir. Bu kişiyede şu tembihte bulunur. '' Azğur'da çarşı kahvesine gidersin. Kahveciye söyle ki ben Azğurlu Hacıgilin Mecidağa'nın misafiriyim. Beni onların evine götürmeye yardımcı olurmusun de. Orada sana yardımcı olurlar.'' Mecidağaya herşeyi anlatırsın, iş biter. Aracı kişi Azğur'a gider ve çarşı kahvesini bulur. Kahveciye olan biteni anlatır. Hikayeyi dinleyen kahveci orada birisini göstererek; '' Şu karşıda oturan Cezayirağa'nın damadı Mecid'tir. Git ona anlat o seni Hacıgilin Mecidağa'nın evine götürür ''der. Azğurlu Canogilin Mecidağa (kayınpederimdir) Türkiye'den gelen misafiri Hacıgilin Mecidağanın evine götürür. Mecidağa misafiri samimi bir şekilde karşılayarak derdini dinler. Meseleyi anlayan ev sahibi, "Biz misafirimle anlaşırız. Sen artık gidebilirsin" diyerek enişte Mecidağa'yı yollar.

O gece misafirle Mecidağa anlaşırlar. Misafir Cezayirağa'nın Azğurda ki oğlu Mehmet Beyi alarak Türkiye'ye döner. Cezayir Ağa diğer iki oğlu Ahmet ve Murtaza Beyleri de getirtmek için aracı yollar. Aracı Ahmet Bey'i evinde bulamaz. Çünkü o sırada Ahmet Bey kendi başına Badela'dan Türkiye'ye geçmeyi başarıyor. Evde bulunan Murteza Bey ise babaannesi Naile nineyi, hasta yatan annesi Zübeyde Hanımı ve kızkardeşi Sisina'yı sahipsiz ve yalnız bırakmak istemediğinden Türkiye'ye gelmeyi kabul etmiyor.

Daha sonraları ise Gürcistan ile Türkiye sınır kapılarında sıkı kontroller başlar. Sınırdan geçmek imkansızlaşır. Böylece Türkiye'ye geçebilerler. Türkiye'de, Gürcistan'da kalanlarda Gürcistan'da bir ömür hasret ve özlemle yaşıyorlar. Cezayirağa herşeye rağmen Azğur'daki ailesini Türkiye'ye getirmek için çaba sarfetsede bir netice alamaz.

Cezayirağa, oğulları Ahmet, Mehmet Beyler önce Ardahan'a sonrada Kars'ın Digor bölgesine yerleştiler.Mehmet bey Türkiye'de bulunan Varhanlı Mirzaağa'nın kızı Pamuk teyzeyle, Ahmet Bey ile yerli Ruhibe Teyze ile evlendiler ve hayırlı çoluk çocuklara sahip oldular.
Şu anda ne Cezayirağa, ne Mehmet ve Ahmet amcalar ne de Sisina Teyze hayattalar. Onlar Allah'ın rahmetine kavuştular. Murteza Amca da öyle. Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun. Amin.


Resimde, 1956 yılında Digor'da Cezayirağa oğlu Mehmet Bey, Pamuk Teyze 8 kız 9. erkek 1956'da doğan ve Cezayirağa ismi veren Murtaza Yaşarlar ile bir arada.
Mehmet amca 1953'ten 1960 yılına kadar üç seçim kazanarak Digor Belediye Başkanlığı yaptı.




Resimde, Cezayirağa'nın oğlu Ahmet Bey, gelini Ruhibe Teyze, çocukları Öner, Tuğrul, ve Semra. Ahmet Amca Adapazarı'nda Nahiye Müdürlüğü ve çeşitli yerlerde başkanlık yaptı. Soldaki oğlu Ankara Üniversitesinde Prof.Dr. Öner Hoca.

1992 yılında sınır kapıları açılınca ilk kez Türkiye'ye turist olarak gelmek kısmet oldu. Bu ilk ziyaretimde Ahıskalı akrabalarımı ve hemşehrilerimi aramak için Kars'a ve Digor'a gittim. Digor'da Cezayirağa ailesinden, gelini Pamuk Teyze başta olmak üzere kızları Yüksel, Aysel ve Gönül hanımlar, oğlu Yaşar Bey, eniştelerden Mustafa Bey, Ahmet Bey ve Digor'da bulunan Ahıskalılarla samimi görüşmelerimiz oldu. İstanbul'daki Asya, Kamile, Güler, Bursa'daki Yeter, Songül Hanım ve aileleri ile telefon görüşmelerimiz oldu. Daha sonrada karşılıklı görüşme imkanı bulduk. Halen görüşmeye devam ediyoruz.


Resimde 1992 yılı ziyaretim sırasında Cezayiroğlu yadigarlarından Mehmet Amcanın eşi Pamuk Teyze, kızları Aysel, Gönül ve Yüksel hanımlar. Oğlu Yaşar Bey ve eşi Asuman hanım. Torunları Korkmaz ve Mehmet Yavuz. Damatları Ahmet Bey ve yaşlı dünür Ziya Amca.


1992 yılında ki ziyaretimde Digor kabristanında yatan Cezayirağa'yı ziyaret ettik. Torunu Yaşar Bey ile birlikte Kabri başında ruhuna fatiha okuduk.

Digor'da ki bu ziyaretlerimden sonra Digor kabristan'ınını da ziyaret ettik. Rahmetli Cezayirağa ile Mehmet Amca burada yatmaktaydı. Sayın Mustafa Toktaş ve Yaşar Bey ile birlikte Digor kabristanında ki ziyaretimiz sırasında Cezayirağa ile oğlu Mehmet Amcanın ruhlarına Fatihalar okuduk. Bu ziyaretten sonra ben öğrendiğim yeni adresleri bulmak için tekrar yollara düştüm.
İkinci ziyaretim Kars'a idi. Burada da Ahıskalı akrabalarım ve dostlarım vardı. Ziyaretlerde bulundum ve samimi görüşmeler oldu. Burada Seyfeddin Efendinin torunu, Nusret Amcanın kızı olan Gülfen Hanım öğretmenlik yapıyordu. Okul çıkışında Gülfen Hanımla Kars'ın merkez kabristanına ziyarete gittik. Burada Seyfeddin Efendi ile akrabadan Hırtızlı Abo Arslanoğlu'nun kabirleri vardı. Ruhlarına Fatihalar okuyup dualar ettik.



Kars Merkez mezarlığında Gülfen Hanım ile Bahadır Metan Seyfeddin Efendinin kabri başında. Oşora'da ki kardeşlerinin kabrine serpmek üzere kabrinden bir miktar toprak alıp götürmüştüm.


Kars Merkez mezarlığında ki ziyaretim sırasında Ahıskalı akrabam Abo Arslanoğlu'nun kabri başında ruhuna Fatiha okurken.

Sınır Kapıları Açılınca 1992'de Türkiye'ye Gelerek Akrabalarımı Buldum


Seyfeddin Efendi'nin oğlu Alaaddin Metan
(1901 Azgur -1961 Ankara)



Seyfettin Metan Oşoralı Aliağa'nın oğludur.Annesi Hırtızlı.Azgurdan Hacer Hanım ile evleniyor ve orada yaşıyor.Seyfeddin Efendi zenginliğinden dolayı (''Kulak'' olarak adlandırıldı.)dayı bibi çocukları olan Cezayir Ağa ile birlikte Sibirya Kampına bir ömür boyu gönderiliyor.(1928) Sibirya Kampı'nda bir müddet kalarak Ahıska'dan tanıdığı orada görevli olan birisinin yardımı ile Seyfeddin Efendi ve Cezayir Ağa kamptan kaçıyorlar.Gece yarısı gizlice Azgur'a gelerek Seyfeddin Efendi tüm aile ferdiyle Cezayir Ağa ise bir kısım ailesi ile Türkiye'ye geçerek canlarını kurtarıyorlar.
(1874 Oşora -1958 Kars)


Seyfeddin Efendi'nin oğlu Nusrettin Metan
(1905 Azgur -1978 Kars)


Mürsel Oğlu Asım Seyfeddin Efendi'nin kardeşinin oğlu
(1902 Oşora-1983 Ankara)



Mürsel Oğlu Nufil Seyfeddin Efendi'nin kardeşinin oğlu
(1912 Oşora -1977 İstanbul)




Resimde; Kebire teyze, Asim Efendi, Kebire Teyzenin oğlu Feridun Bey Hanımı ve Çocuğu. Nusret Amcanın oğlu Erdinç Bey, ailesi ve çocukları.

BİR DEDE'NİN TORUNLARIYIZ


Seyfettin Efendinin Kardeşi Mürsel Efendinin oğlu Asım Efendi (sol başta),
Hanımı Nuriye Hanım
Gelin Güzide Hanım ve eşi Bülent Bey
Asım Efendinin Kızı Türkan Hanım ve Eşi (Ankara)




Kebire Teyzenin oğlu Bülent Bey ve Ailesi

Bahadır AHISKALI
BURSA

Hiç yorum yok:

Bahadır Metan Enveroğlu Kimdir?

Bahadır Metan ENVEROĞLU kimdir?


Tarih yazmak tarih yapmaktan zordur derler. Tarihi bir de bizzat yaşayan insanlardan dinlemek ve anlamaya çalışmak ise apayrı bir olaydır. Günümüzde yakın tarihin olaylarına bizzat şahit olmuş halen yaşamaya devam eden bir çok insan bulunmaktadır.Bu insanlardan birisi de Bahadır Metan Enveroğlu’dur. Bahadır Metan’ın hayatını kısa ve öz bir şekilde sizler ile paylaşmaya çalışacağım.

Bahadır Metan Enveroğlu 15.06.1934 yılında Gürcistan’ın Ahıska Bölgesininde (Aspindza Reyonunda) dünyaya gelmiştir. Annesi Hediye Hanım , babası Enver Metan Bey’dir. Annesi ,babası, kız kardeşi Bilor Hanım ve ailenin en yaşlı üyesi babaanne Mümine Hanım Gürcistan’ın Ahıska Bölgesinde 1944 Sürgününe kadar birlikte huzurlu ve mutlu bir şekilde yaşamışlardır.Ancak mutlu aile tablosu onlar için pek uzun sürmeyecektir.


Bahadır Metan'ın Arşivinden
Bahadır Metan'ın babası Enver Bey, annesi Hediye Hanım ve ortada Bahadır Metan.

1937 yılında Aspindza’da yaşayan ve Aspindza Eğitim Müdürlü’ğünde çalışan Bahadır Metan’ın babası Enver Bey’in evinin kapısı birgün hükümet görevlileri tarafından çalınır.Kapıyı açan Hediye Hanıma kocası Enver Bey’i sorarlar.Hediye Hanım da Enver Bey’in evde olduğunu,İlçe Milli Eğitim Müdürlüğünde yapılacak olan toplantıya hazırlandığını ve kahvaltı yapmak üzere olduklarını söyler, görevlileri kahvaltıya buyur eder. Görevliler eve girmeyeceklerini söylerler. Görevlilerin geldiğini duyan Enver Bey onları hiç bekletmeden kapıya doğru ilerler. Daha sonra görevlilerden biri Enver Bey'in kulağına birşeyler fısıldar.Enver Bey Hanımı Hediye Hanım'a ‘ben birazdan dönerim’ diyerek görevliler ile birlikte gider.Bu ayrılıştan sonra Enver Bey bir daha evine hiç dönemeyecektir.


Bahadır Metan'ın Arşivinden
Ahmediye Camisi ve Medresesi şu andaki görünüşü


Ahıska Kalesi içinde 1749’da inşa edilen Ahmediye Camisi ve Medresesi bulunmaktadır. Bir zamanlar Ahmediye Medresesinde birçok İslam Alimi yetişmiştir. Bolşevik Rejiminde hükümet görevlileri tarafından yakalanan bu masum insanlar bu cami ve medreseye doldurulmuştur. Burada toplanan insanlar çeşitli işkencelere maruz kalmışlar,kimileri Sibirya’ya sürgüne gönderilmiş kimileri de şehit edilmişlerdir. Binlerce insan haksız yere Sovyet Rejimini kurbanı olmuştur. Bahadır Metan’ın babası da bu medresede hükümet görevlileri tarafından şehit edilmiştir. Bahadır Metan henüz daha üç yaşındadır ve tüm bu olup bitenlerden habersizdir.



Bahadır Metan'ın Arşivinden
Enver Bey'in Rus Dilinde Yazılmış Beraat Belgesi

Ne acıdır ki Babadır Metan’ın babası Enver Bey’in suçsuzluğu yıllar sonra mahkeme tarafından kanıtlanmış ve suçsuz olduğuna dair beraati verilmiştir. Ancak bu gecikmiş karar şehit edilen Enver Bey’in ve ailesinin acılarını hafifletmeye yetmemiştir.

Tüm bu yaşanan olaylardan sonra üç yaşında öksüz kalan Bahadır Metan ailesi ile birlikte kendi köyleri olan Oşora’ya geri dönmüştür. Annesi Hediye Hanım altı aylık kız kardeşine hamile iken evin tüm sorumluluğunu üstlenmiştir.

Bahadır Metan 1941 yılında Oşora Mektebinde okumaya başlamıştır . O ve ailesi bundan sonra huzurlu bir hayat sürmeyi umut ediyorlardı ki bu sefer de 1944 sürgün faciası ile karşılaşacaklardı.

1944 de savaş Rusların lehine dönmeye başlamıştı. Kızıl Ordu 1944 yılı Kasım ayının 14 ünü 15 ine bağlayan gece iki yüz civarında Ahıska Köyünü basarak herkesi evlerinden dışarı çıkarmışlardı. ‘Almanlar gelip burayı bombalayacaklar, sizleri daha güvenli yerlere götüreceğiz, savaş bittikten sonra hemen yuvalarınıza döneceksiniz’ diye köylüleri kandırdılar. Herkesi Ağalık Bahçesi diye anılan meydanda topladılar. Uzun bir süre kendilerini götürecek arabaları beklediler. Nihayetinde toplanan insanları Amerikan Studabekir arabalarıyla tren istasyonuna götürürüler.Bu masum Ahıska Türklerini istasyonda bekleyen boş hayvan vagonlarına doldururlar. Böylelikle Ahıska Türklerinin meçhule yolculuğu başlamış oldu.

Yola çıkanların çoğu yaşlı,hasta,savaştan dönen yaralılar, kadın ve çocuklardı. Ruslar her istasyonda yemek ve ekmek vereceklerini söylemişlerdi. Ancak mevsimin kış olması nedeni ile alınan ekmek ve yemekler anında donuyordu. Öyle ki ekmekler balta ile kesilip dağıtılıyordu.

Ruslar her istasyonda mola anında vagonları tek tek dolaşarak hasta ve ölü olup olmadığını soruyorlar, ölenleri alıp götürüyorlar. Aileler bu durumda hasta ve ölüleri çarşaflara sararak gelen askerlere ‘yok’ cevabını veriyorlardı. Trenin ilk durduğu istasyonda gizli bir şekilde kazma ve kürek olmadan ölenleri kendi elleri ile gömüyorlardı.

Yirmi beş otuz gün hastalık,açlık ve sefalet içerisinde devam eden bu meçhul yolculuk (sürgün) sonunda ardında büyük kayıplar bırakarak sona ermiştir. Bahadır Metan tüm bu olayları henüz on bir yaşındayken yaşamış küçük bir çocuktur. Burada ancak bir kısmını sizlere aktarabildiğimiz yaşanan olaylar Bahadır Metan’ın hayatında unutulmaz ve derin izler bırakmıştır.

Gece yarısı Kazakistan’ın Çimkent vilayeti Sayram Rayonu Çernovodski (Karasu) Demir Yolu İstasyonuna gelen trenin vagon kapıları açılmaya başlanmıştır. Askerler gelen emirle herkesi vagondan apar topar aşağıya indirmeye başladılar. Evlerinden bazı ev eşyalarını getirebilenler ve getiremeyenler grup grup toplanmışlardı. İstasyonda kendilerini almaya gelecek olan öküz ve at arabalarını beklemeye başladılar. Mevsim kıştı ve hava oldukça soğuktu. Ertesi sabah beklenen arabalar gelebilmişti. Aileler çeşitli yerlere yerleştirilmek üzere arabalara bindirilirler.

Diğer Ahıskalı Aileler gibi Bahadır Metan ve ailesi de halkı Müslüman olan bir yere yerleştirilmişti. Yaşlılar ezan okuyup namaz kılarak bundan sonra aradıkları huzuru bulmak amacıyla Allah’a dua ettiler. Yerli halk yeni gelen misafirlerine sevgi ve ilgi ile yaklaştı. Bahadır Metan ve Ailesi buraya alışmakta zorluk çekmedi. Böylelikle Bahadır Metan’ın hayatında yeni bir sayfa açılmış oldu.

Burada Hükümet tarafından görevlendirilen Komisyon Bahadır Metan ve ailesini nüfusa kayıt ettiler. Çalışacak durumda olanlar Kolhoz (Kolektif Hocalık ) da çalışacaktır, okul yaşındakiler ise mektebe gidecektir.

Ardından yine Hükümet tarafından görevlendirilen Komisyon kendilerine yiyecek yardımında bulunur ve ekin ekmek için arazi verirler.

Acı günlerinin hatırası elbette hafızalardan kolay kolay silinmeyecektir. Ancak yine de Ahıskalılar vatanları olmadan hayatlarını gurbette şükran duyguları içerisinde devam ettirmeyi öğreneceklerdir.

Bahadır Metan 1944-1954 yılları arasında Kazakistan’da orta okulunu tamamlamıştır. Daha sonra tahsiline devam etmek için ailesi birlikte Özbekistan’a göç etmiştir. Tabi bu göç hiç de kolay olmamıştır. 1956’ya kadar onlara bir kazadan ikinci bir kazaya gitmek yasaktı. Özbekistan’a bu yüzden gizli ve kaçak olarak gitmişlerdir.


Bahadır Metan'ın Arşivinden
Ortaokul sonunda Bahadır Metan'ın çekilen bir fotografı


Bahadır Metan 1958 yılında Taşkent Endüstriyel Teknik Lisesinin inşaat fakültesini tamamlayıp Yeniyol, Çinaz, Akkorgan Rayonlarında 1984 yılına kadar inşaat yönetmeni olarak görev yapmıştır.

Bahadır Metan inşaat fakültesinin yanında iki üniversite daha bitirmiştir.

1963-1968 yılları arasında Taşkent Devlet Üniversitesi Tarih Fakültesini bitirerek,
gece okulundan (Lala Mektebi) Tarih Coğrafya ve Hukuk alanında öğretmenlik yapmıştır.

Tarih Fakültesinde okurken eş zamanlı olarak 1960- 1966 yılları arasında Taşkent Uluslararası İlişkiler Halk Üniversitesi Gece bölümünde Uluslararası İlişkiler eğitimi almıştır.

Daha sonra Sovyetler Birliği çapında Bilim Cemiyeti Taşkent Şubesinde faaliyette bulunmuştur.

Tüm bu parlak eğitim ve iş kariyerinden sonra Bahadır Metan yaşadığı hayat tecrübelerini ve vatan hasreti ile dolu duygularını geniş halk kitlelerine aktarmak amacıyla devlet yönetiminde görev almıştır. 1970 - 1980 yılları arasında Özbekistan'ın Akkorgan Rayonunda Milletvekilliği ve aynı zamanda Belediye Başkan yardımcılığı yapmıştır.


Bahadır Metan'ın Arşivinden
Bahadır Metan Milletvekili iken çekilen fotografı, Özbekistan


Bahadır Metan’ın hiç bitmeyen vatan özlemi onun içini kemirip durmaktaydı. En sonunda Gürcistan’ın Ahıska’ya 70 km uzağında bulunan Haşur Rayonuna ailecek göç etmiştir. Burada 13 sene Rusya’nın Roztov Şehri Haşur Şubesi Podşibnik Bilya fabrikasında baş mühendis olarak çalışmaya devam etmiştir.Böylelikle doğduğu, çocukluğunun geçtiği ve akrabalarının yaşadığı toprakları bir kez daha görme şansına sahip olmuştur.


Bahadır Metan'ın Arşivinden
Bahadır Metan'ın doğum yeri olan Aspindza Rayonunu ziyareti


1992 yılında Türkiye ile Gümrük sınır kapıları artık açılmıştır. Bahadır Metan birkaç defa Türkiye’ye turist olarak gidip gelmiştir. Türkiye’de akrabalarını arayıp onların çoğu ile buluşup kaynaşmıştır. Nihayetinde 1997 yılında Türkiye’ye ailesi ile birlikte kalıcı olarak gelmiştir.

Şu an ailesi ile birlikte Bursa’da yaşamaktadır. Emekli ve iki çocuk babasıdır. Çocukları Taşkent Devlet Üniversitesi mezunudurlar. İkisi de şu an Bursa’da müzik öğretmeni olarak çalışmaktadır. Bahadır Metan’ın eşi Medeiyet Hanım ise 40 sene Özbekistan’da Özbek Dili ve Edebiyatı Öğretmeni olarak orta okulda ders vermiştir. Şu an eşi de emeklidir.


Bahadır Metan'ın Arşivinden
Bahadır Metan'ın Türkiye'deki akrabaları ile buluşmasında çekilen bir fotograf

Bahadır Metan bu duygular ile hayata, vatanına ve akrabalarına gönülden bağlı bir insan. Bu uğurda çeşitli derneklere üye olmuş, onlara öncülük etmiş, çeşitli gazete ve dergilerde yazılar yazmıştır. Hayatını kendinden sonra gelecek olanlara ışık olmaya adamıştır, ilerleyen yaşı bu kutsal görevi yerine getirmesine mani olamamıştır halen mücadelesine devam etmektedir.


Bahadır Metan'ın çalışma masasında çekilen bir fotografı

Bahadır Metan yetmiş beş yıllık yaşadığı hüzünlü,sevinçli ve mutlu günlerini inançla, gururla ve şükran ile anıyor.

Bahadır Metan’ın hayatını ve hatıralarını burada anlatmaya ne kelimelerimiz yeter ne de zamanımız. Yetmiş beş yıllık dolu dolu geçen bir hayat dile kolay geliyor.

Bir milletin vatanı için verdiği bu mücadeleyi okudukça ve gördükçe vatanımızın kıymetini daha iyi anlıyoruz. Atalarımız da vatanımız için benzeri mücadeleler vermişlerdir. Bugün bir vatana sahip isek bunun Atalarımızın yapmış olduğu fedakarlıklar neticesinde olduğunu unutmamalıyız . En az atalarımız kadar vatanımıza sahip çıkmalıyız. Yaşanan olaylardan ve tarihten ibret almalıyız.

Özhan GÜRSOY,31.01.2009 BURSA